ÇOCUK TERBİİYESİNDE MUHİTİN YAPICI VEYA YIKICI TESİRİ

Kâinatta müesses ilâhî nizam gözden geçirildiği zaman, gerek âlemdeki varlıkların birbiriyle olan bağlantılarında, gerekse insanlar arasında veya âlemle âdem arasında bir tesirin varlığı müşahede edilir.

Küre-i arzı her yönden kuşatmış bulunan atmosferin hayatî ehemmiyeti hâiz tesiri, izaha hacet bırakmıyacak kadar açıktır.

Bir tabak içindeki sofra tuzunun, rutubetli havanın tesiriyle nemlendiğini; kar ve buzun, sıcak muhitlerde erime gösterdiğini; hamama giren şahsın, terlemeye başladığı görülmekte ve bu hallerden müessir çevrenin eşya üzerindeki tesirini anlamış olmaktadır.

Bir kimse, topluluk arasında esnediği zaman, yanındaki bazı kim-seler onun tesirinde kalıp esnemeye başlar.
Ağlayan bir şahsın göz yaşlarından müteessir olan bir kimsenin de gözleri yaşarır. Dile getirilen bu misaller ve bir çok benzerleri, çevrenin insan ruhu üzerindeki tesirini ortaya koyan birer delildirler.
Çürük meyvelerin, etrafındaki sağlamlara dokunması hâlinde onları bozup kokutması, muhitin tesirini ispatlıyan başkaca bir örnektir.

Ruhiyât (psikoloji) ilmiyle uğraşan kimseler, kuşlar üzerinde, çevrenin ferd üzerindeki tesirini incelemişler. Yumurtadan çıkan bir bülbül yavrusunu alıp serçelerin arasına götürmüşler. Birbirini kovalıyan günler, yavrunun gelişmesini temin edip ötecek hale gelince, içinde yetiştiği serçe muhitini tesirinde kalmış ve onlar gibi ötmeye başlamış.

Bu tecrübeyi yürütmekte bulunan psikologlar, yavruyu oradan alıp tekrar bülbüllerin arasına götürmüşler. Muhitin menfi tesirinden kurtulan ve yeni bir muhite kavuşan bülbül, önce serçe gibi ötmeyi bırakmış ve çevresindeki güzel nağmeleri dinlemiş, daha sonra serçelerden öğrendiği sahte ötmeyi bırakmış ve asaletinde gizli kabiliyeti ortaya koyup güzel nağmeler ile şakımaya başlamış.

Bu usulle bir karga yavrusunu bülbül gibi nağmelere sahip kılmak mümkün değildir. Bu örnek her yerde geçerlilik de ifade edemez. Ancak, ferdlerin içinde yaşadıkları cemiyetin tesiri altında bulundukları, itirazsız kabul edilecek kadar açık bir hakikattir.

Esasen bizim üzerinde durmak istediğimiz cihet, çocuklarımızın terbiyesinde ve gelecekte memlekete ve ailesine yararlı olmalarında muhitin tesirinin dikkatten uzak tutulmamasını bir kez daha tekrarlamaktır.
Irkî asalet ve dünyamızla ilgili ilimlere sahip bir kimse; iyi bir çevre seçemediği, seviyesiz kimselerle düşüp kalktığı ve onların potasında eriyip kalıplarında şekillendiği zaman kendinde mevcut nice güzel hasletler pörsüyüp yok olacaktır.

Evlâd terbiyesinde muhitin tesirlerini dikkate almamız ve gereken çarelere baş vurmamız, bizi muvaffak olacağımız bir neticeye ulaştırır. Dünyada göğsümüzü kabartacak, ahirette yüce derecelere erişmemize sebep olacak evlâda sahip kılar.

Çocuk, iyi bir arkadaş çemberinin içinde bulunmuyorsa, soydan gelen asaletine ve anne ve babasının verdiği terbiyeye gölge düşürebilir. Ahlâkında bozulma ve çözülme baş gösterir. Çok kere bu alçalma ve çöküntüleri, çocuğun aile muhiti ve irfan müesseseleri de önleyemiz.

Biz, muhit veya çevre sözü ile, çocuğun etrafını saran arkadaşları kast etmekteyiz. Gerek okulda, gerek sokakta ve sair yerlerde evlâdımızın kötü bir çevre içinde bulunması; onu âdi ve çirkin yaşayışların canlı bir örneği hâline getirir.

Tuzla, içine düşeni tuza çevirir. O maddenin hem istihalesini hem de yenilecek hale gelmesini hazırlar. Gübre yığını içine karışmış bir çok maddeler, ya gübreleşir yahut çirkin kokulara ve mide bulandırıcı maddelere bulanır... Şair şu beytinde bu noktaya parmak basmaktadır:

Eylemez mehlekeye âkıl nefsini ilkaa,
Ne ederse kişiye gayret-i akrân iledir.

Ebu Davud ve Tirmizî'nin rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Kişi dostunun dinî davranışları üzerinde (yürüyecek)dir. Biriniz, kiminle dost olacağına (iyi) baksın."

Bu gerçekler karşısında anne ve babaya düşen vazifeler vardır. Bu hizmetlerimizi yerine getirmeyişimiz, çocuklarımızın kötü çevrelerin tesiri altında bunalımlar geçirmesine; kâh intihar, kâh ihtilâllere cür'et göstermesine zemin hazırlar.

İnsanların mahiyetleri düşüp kalktıkları kimselerden anlaşılır. Arkadaş elindikleri kimselerden huy kapıp ulvî veya süflî hale bürünürler. Şair diyor ki:
Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz.
Divanelerin hemdemi divâne gerektir...


Pazara çıkan kimse, satın alacağı mal üzerinde yoklyarak veya koklıyarak inceleme yapar. İyiliğine kanaat getirmediği şeye para ve-mez. Muvakkat bir zaman için lâzım olan eşyayı araştırma lüzumunu duyan insan, ebedî hayata kadar uzanacak bir elemin ve azabın sebe-bi olan kötülükleri öğrenip de onlardan kaçma ihtiyacını duymaz mı?

Mizana vur konuştuğun eşhası iptida,
Rehber zannettiğin rehzen olmasın!

(6) Sûre-i Bakara, 132.