Zekâtın Çeşitleri ve Vâcib Olmasının Sebepleri

Zekât, taalluk ettiği hususlar itibarıyla altı kısımdır:
I. Hayvanların zekâtı
II. Öşür zekâtı
III. Altın ve gümüşün (paranın) zekâtı
IV. Ticarî malların zekâtı
V. Definelerin ve madenlerin (yeraltı zenginliklerinin) zekâtı
VI. Fıtr zekâtı (sadakası)

I. Hayvanların Zekâtı
Gerek bu ve gerekse de diğer zekâtlar hür ve müslüman olan kimselere vacibdir. (İmam Şafiî'ye göre) zekâtın vâcib olması için, verenin bâliğ olması şart değildir. Aksine çocuğun ve delinin ser-vetine de zekât vâcib olur. Zekât verende aranılan şartlar hür ve müslüman olmasıdır. Kendisinden zekât verilen malda aranılan şartlar ise beştir:
A) Eti yenilen evcil hayvanlar
B) Kendileri otlayan hayvanlar
C) Bütün bir sene sahibinin evinde bulunan hayvanlar
D) Kâmil nisaba mâlik olanlar
E) Tam mânâsıyla sahibinin elinde bulunan hayvanlar

Birincisi, eti yenilen evcil hayvan olmasıdır. Bu bakımdan zekât ancak deve, sığır ve koyunlarda vardır. At, katır, eşek ve koyun ile geyikten doğan hayvanda zekât yoktur.

İkincisi, mecburî olarak (senenin en az altı ayında mütemadiyen) beslenen hayvanın zekâtı yoktur. Bir zaman kendisi otlayan ve senenin bir kısmında da evde beslenen bir hayvanın da nafaka zorluğu olduğu için zekâtı yoktur.

Üçüncüsü, bütün bir sene sahibinin elinde bulunması şarttır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Üzerinden tam sene geçmeyen malın zekâtı yoktur.3

Bu hükümden senenin ortasında doğan yavrular istisnâ edilir; çünkü bunlar zekât hususunda annelerinin hükmüne tâbidirler. Annelerinin senesinin dolmasıyla onların zekâtı da vâcib olur. Eğer malları senenin ortasında satar veya başkasına hibe ederse, sene kesintiye uğramış olur. (Bu mal eline tekrar geçse yeniden bir sene bekletmesi gerekir).

Dördüncüsü, tam mânâsıyla sahibinin elinde bulunması ve tasarrufuna âmâde olması şarttır. Bu bakımdan başkasının yanında rehin olan koyunların da zekâtı gerekir; çünkü bu koyunlarda tasarrufta bulunmamayı bizzat sahipleri kendi nefislerine lüzumlu kılmıştır. Kaybolan ve gasbedilen mallarınsa, bütün fazlalıklarıyla sahibinin eline geçmedikçe zekâtları yoktur. Bulunduğunda ise geçmişin zekâtı da verilecektir. Borcu bütün malından fazla veya malına eşit olan kişi zengin sayılmaz; çünkü zenginlik ihtiyaçtan fazla mala sahip olmak demektir. (Şafiî mezhebine göre böyle bir kimsenin zekât verip vermemesi hususunda ihtilâf vardır. Kimisi, 'Zekâtını verecek ve borçlarını edâ etmek için de zekât alacaktır' demiştir).

Beşincisi ise kâmil nisaba mâlik olmaktır. Develerin Nisabı
Develerde sayıları beş olmadıkça zekât yoktur. Beş devede, zekât olarak bir senesini doldurup ikinci seneye giren koyun veya iki senesini doldurup üçüncü seneye ayak basan bir keçi verilecektir. On devede bir, onbeşte üç, yirmide de dört koyun zekât verilecektir.

Yirmibeş devede, bir senesini bitirip, ikinci senesine başlayan bir dişi deve verilecektir. Eğer bu şartları hâiz dişi deve yoksa, iki senesini doldurup üçüncü senesine ayak basan bir erkek deve verilecektir. Zekat veren kişi böyle bir dişi deve satın almaya gücü yetse bile buna zorlanmaz.
Otuzaltı devede, iki senesini doldurup üçüncü seneye başlayan bir dişi deve verilecektir. Sayıları kırkaltıya vardığı zaman üç senesini doldurup dördüncü senesine başlayan bir deve verilecektir. Altmışbir deve oldu mu, dört senesini doldurup beşinci senesine ayak basan bir dişi deve; sayıları yetmişaltıya vardığı zaman da iki senesini doldurup üçüncü seneye başlayan iki dişi deve verilecektir. Doksanbir deve oldu mu, üç senesini doldurup dördüncü seneye başlayan iki dişi deve; yüzyirmibir deve oldu mu da iki senesini doldurup üçüncü seneye başlayan üç dişi deve verilecektir. Deve sayısı yüzotuza vardığında hesap istikrar bulur. Bundan sonraki her elli deve için üç senesini doldurup, dördüncü seneye başlayan veya her kırk deve için iki senesini doldurup, üçüncü senesine başlayan bir dişi deve verilecek" tir.

Sığırların Nisabı
Sığırların, sayıları otuza varmadıkça zekâtları yoktur. Otuz sığırda, birinci senesini bitirip ikinci seneye ayak basan bir dana verilecektir. Kırk sığırda, iki senesini doldurup üçüncü seneye başlayan bir düve; altmışta ise iki yaşında iki dana verilecektir. Altmıştan sonra hesap istikrar bulur ve her kırk sığırda üç yaşında bir düve, her otuz sığırda da iki yaşında bir dana vermek suretiyle devam eder.

Koyunların Nisabı
Koyunlar, sayıları kırka varmadıkça zekâta tâbi değillerdir. Kırk koyunda iki yaşında bir koyun veya üç yaşında bir keçi verilir. Kırktan sonra yüzyirmibire varıncaya kadar zekâtlarında bir değişiklik yoktur. Yüzyirmibirde iki koyun verilir. Bundan sonra ikiyüzbire kadar durum değişmez. İkiyüzbirden dörtyüze kadar üç koyun; dörtyüzde de dört koyun zekât verilir. Dörtyüz koyunda hesap istikrar bulur... (Bundan sonra her yüz koyunda bir koyun zekât verilir).

Ortakların zekâtı, nisab hususunda bir kişinin zekâtı gibidir. Yani iki kişinin arasında kırk koyunu varsa, zekât olarak bir koyun verilecektir. Üç kişinin yüzyirmi koyunu varsa, bir koyun zekât düşer.
Hayvanları bir arada bulunan komşuların şu şartlara sahip olan malları da ortak mal gibidir:
1- Geceleri kaldıkları yerin bir olması,
2- Sularının bir olması,
3- Sağılma yerlerinin bir olması,
4- Mer'aya sevkedilmek için toplandıkları yerin bir olması,
5-Mal sahiplerinin zekât veren kimselerden olması. Ancak malını zımmîlerden birinin veya mükâteb4

bir kölenin malına katan kimsenin malında ortaklık hükmü yoktur.

Deve zekâtında bir veya iki yaş küçüğüne inmek câizdir. Ancak iki yaştan daha aşağıya inmek caiz değildir. Yaşı eksik deve veren kimse, eğer bir yaş eksiğini vermişse üste iki koyun veya yirmi dirhem para verecektir. Eğer iki yaş küçüğünü vermişse üste dört koyun veya kırk dirhem para verecektir. Yaşı küçük olanı daha yaşlısı yerine verebileceği gibi, yaşı büyük olanı da daha genci yerine verebilir. Fakat beş yaşından büyük deve veremez. (Yani dört yaşında bir deve gerekiyorsa, onun yerine altı yaşında bir deveyi veremez). Daha yaşlı deveyi genç devenin yerine verdiği zaman, zekât memuru, aradaki, farkı zekatı veren kişiye beytülmalden verecektir.
Zekâtı verilen malın bir tane dahi olsa sağlamı varsa, hasta olan mallar zekât olarak kabul edilmez. Zekât olarak, iyi mallardan, iyisi, kötü mallardan da kötüsü alınır. Zekât memurları malın en besilisini, özel yetiştirilmiş ve döl için ayrılmış olanını ve en iyisini zekât olarak alamazlar.

II. Öşür Zekâtı
Yerden biten her gıda maddesinin ağırlığı sekizyüz men'e5 ulaştığı takdirde onda birini zekât vermek vâcibdir. Sekizyüz men'den az olanların, meyvelerin ve pamuğun zekâtı yoktur. Zekât yalnızca gıda maddesi olan danelerde, kuru hurma ve kuru üzümde vardır. Hurma ve üzümden, ancak kuru olarak sekizyüz men'e ulaştıklarında zekat alınır. Hurma ve üzümün zekâtı, kuruduktan sonra verilir. Ortak malın nisabı birbirleriyle tamamlanmak sûretiyle ikmâl edilir. Birkaç ortağı olan bir bahçeden, sekizyüz men kuru üzüm elde edildiğinde bundan, her ortağın hissesi oranınca toplam seksen men kuru üzüm zekât verilmesi gerekir. Komşular arasındaki ortaklığa itibar edilmez. Buğdayın nisabı arpa ile ikmâl olunamaz. Fakat arpanın nisabı çavdarla ikmâl olunabilir; çünkü çavdar da bir arpa çeşididir. Eğer bu mahsuller gelgeç su veya kanallarla sulanırsa, zekâtları bu kadardır. Serpmek suretiyle veya dolapla sulandığında ise, (onda bir yerine) yirmide bir zekât verilecektir. Arazi gelgeç su serpmek sûretiyle veya dolap suları ile ortaklaşa sulandığı takdirde mahsulün zekatı bu sulardan hangisi daha fazlaysa ona göre verilir.

Bu mahsullerde zekât ancak ayıklandıktan sonra vâcib olur. Yaş üzüm ve yaş hurma, zekât olarak alınamaz. Ancak ağaçlarına herhangi bir hastalık isâbet eder ve olgunlaşmadan toplanmaları gerekirse, o zaman toplanan yaş hurmanın dokuz ölçeği sahibine, onuncu ölçeği ise fakirlere verilir. 'Taksim, alışveriştir' şeklindeki sözümüz, böyle bir taksime mâni değildir. Bu taksime ruhsat verilmiştir; çünkü zaruret vardır. Zekâtın vâcib olma zamanı meyvelerde, yiyecek derecede olgunlaşma zamanı, danelerde ise katılaşma zamanıdır. Zekâtın verilme zamanı ise, kurumalarından sonradır.

III. Altın ve Gümüş'ün (Paranın) Zekâtı
Mekke ölçüleriyle ikiyüz dirhem saf gümüş üzerinden bir sene geçerse, zekat olarak onda birinin dörtte biri olan beş dirhem gümüş verilmelidir. İkiyüz dirhemden bir dirhem dahi fazla olsa, hesap edilecek ve zekâtı buna göre verilecektir.

Altının nisabı (zekât düşmesi için gereken miktar), Mekke tartısıyla tam (hiç eksiksiz) olarak yirmi miskaldir. Yirmi miskal altının, onda birinin dörtte biri zekât olarak verilecektir. Fazlası ne kadar az olursa olsun hesap edilecek ve zekâtı verilecektir. Eğer altın veya gümüş nisabdan bir gram kadar azsa o vakit zekât düşmez.

Sahip olunan karışık paralar içerisindeki altın veya gümüş, tasfiye edildiği takdirde nisaba varacak kadarsa zekâtı vâcib olur.

Tasfiye edilmemiş altın ve gümüş madeninde, altın ve gümüş kaplar da ve erkeklerin altın eyer gibi mahzurlu süs eşyalarında da zekât vâcibdir. Helâl olan süs eşyasında ise zekât yoktur.6

Alacağın ZekâtıZengin ve borcunu vermeye muktedir bir kimsenin yanında bulunan alacakta zekât vâcib olur. Bu alacak tahsil edildiği zaman zekâtı çıkarılacaktır. Eğer alacak vadeli ise, vadesi gelmezden evvel kendisine zekât vâcib olmaz.

IV, Ticaret Zekâtı
Bu zekât, altın ve gümüş zekâtı gibidir. Ancak ticâret zekâtının sene-i devriyesi ticaret eşyasına yatırılan paranın mülk edinilmesiyle başlar. Ticaret malına yatırılan para nisaba bâliğ ise hüküm böyledir. Eğer yatırıldığında eksikse veya ticaret niyetiyle herhangi bir mal satın alırsa, senesi, satın aldığı vakitten başlar.

Zekât, ülkenin râyiçte olan parasından verilir ve ticaret malları bu para ile kıymetlendirilir. Eğer ticaret malına yatırdığı para tam nisaba bâliğ olmuşsa, o ticaret malını onunla kıymetlendirmek, ülkenin râyiçteki parasıyla kıymetlendirmekten daha evlâdır.

Kendi ev malıyla ticaret yapmaya niyet ederse, onunla ticarî eşya satın almadıkça, yani sadece niyetle sene-i devriyesi başlamaz. Ticareti daha sene tamamlanmadan ticareti bırakırsa, zekâtı da sâkıt olur. Fakat (dinen) en iyisi; o senenin ticaret zekâtını vermektir.

Senenin sonunda, eşyalar üzerine yüklenen kârın zekâtı da sermayenin zekâtıyla birlikte verilir. Kâr için yeni bir seneyi beklemek gerekmez; nitekim zekât hayvanlarının yavrularında da hüküm böyledir.

Sarrafların mallarının senesi de tıpkı diğer ticaretler gibi, aralarındaki normal mübâdele ile sona erip yeniden başlamaz.
Ortaklaşa çalıştırılan malın kârına ait zekât, kârı aralarında paylaşmadan önce dahi olsa, ana paranın sahibine değil, çalıştırana düşer. Böyle fetvâ kıyasa daha uygundur.

V. Definelerin ve Madenlerin (Yeraltı Zenginliklerinin) Zekâtı
Rikâz, cahiliyye devrinde gömülmüş ve İslâm'dan sonra üzerinden mülkiyet geçmemiş bir arazide bulunmuş mal demektir. Böyle bir mal bulan insanın, eğer altın ve gümüşse malın beşte birisini zekât olarak vermesi gerekir. Bunda sene devri muteber değildir. (Yani hemen bulduğu anda beşte birini devlet hazinesine devretmelidir). Nisab miktarına ulaşmasına da, sene devri gibi itibar olunmaması daha evlâdır; çünkü beşte birinin vâcib olması, bu malın ganimete benzediğini kuvvetleştirmektedir. Bu bakımdan nisabın gerekli olması da uzak bir ihtimal değildir; çünkü bunun sarfedileceği yer, zekâtın sarfedileceği yerin tâ kendisidir. İşte bu sırra binaen yalnızca altın ve gümüş definelerin beşte biri verilmelidir diye tahsis edilmiştir.

Madenlere gelince, altın ve gümüş madeni hâriç, madenlerde zekât yoktur. Altın ve gümüş madeninin zekâtı ise iki görüşün en sahihine göre tasfiye edildikten sonra onda birinin dörtte biridir. Bu fetvâya binaen madenlerde nisab muteberdir. Üzerinden tam bir senenin geçmesi hakkında iki fetvâ vardır. Başka bir fetvâya göre de define gibi, beşte biri vacib olur. Bu fetvâya göre sene devri muteber değildir. Nisab hakkında burada da iki görüş vardır. Allah daha iyi bilir. Vâcib olan miktarda bunu ticaret zekâtına benzetmek veya katmak daha uygun olur; çünkü bu da bir çeşit kazançtır. Senenin devri bakımından onda biri zekât olarak verilen mahsullere ilhâk edilmesi doğru olmaz; çünkü bu aşırı derecede merhamete kaçmak olur. Onda biri zekât olarak verilen mahsullere ancak nisab hususunda ilhâk olunur. Bu ihtilaflardan ve şüphelerden kurtulmak için en ihtiyatlı hareket, bu madenlerin azından da çoğundan da beşte birini çıkarmak olur; çünkü bu ihtilâflar birbirlerini cerhedebilecek zanlardır. Birbirlerini cerhettiğinden ötürü de birisini kesin fetvâ kabul etmekte tehlike vardır.

VI. Fitre Zekâtı (Sadakası)
Hz. Peygamber'in diliyle fıtr sadakası, bayram günü ve gecesi şahsî nafakasından ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasından daha fazla malı olan her müslümana farzdır.
Kişi buğday ekmeği yiyorsa buğdaydan, arpa ekmeği yiyorsa da arpadan olmak üzere Rasûlullah'ın sa'iyle adam başı bir sa' fıtr sadakası verecektir.7

Bir sa' iki tam ve üçte bir men'dir. Yediği tahılın cinsinden veya daha üstün bir çeşidinden bu miktarı bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısınca çıkarmalıdır. Ancak buğday yiyorsa, arpadan vermesi câiz değildir. Eğer çeşitli tahıllardan yiyorsa, fıtr sadakasını en iyisinden vermelidir. Fakat yediklerinin herhangi birisinden vermesi câiz ve yeterlidir. Fıtr sadakası zekât malı gibi taksim olunur. Bu bakımdan fıtr sadakasından sekiz sınıfın (eğer varsa) hepsine gereği kadar verilmesi vâcibdir. Fıtr sadakası olarak un (kavut) ve bitlenmiş buğday vermek câiz değildir.

Müslüman erkeğe, hanımının, kölelerinin ve çocuklarının fitresi vâcibdir. Bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının fitresini de vermek mecburiyetindedir. Yani nafakası kendisine vâcib olan babalarının (baba, dede ilâ âhirih) anne ve evlatlarının fitrelerini de vermek mecburiyetindedir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
Bakmakla yükümlü olduklarınızın sadaka-i fıtrini veriniz.8
Ortak kölenin fitresi, sahiplerine eşit bir şekilde vâcib olur. Kâfir kölenin fitresi yoktur. Eğer kadın, kendi fitresini verirse, kifayet eder. Koca, karısının iznini almadan onun fitresini verebilir. Bakmakla yükümlü olduklarından ancak bazılarının fitresini verebilecek durumdaysa, nafakası kendisine daha kuvvetlice vâcib olanın fitresini vermesi daha evlâ olur. Hz. Peygamber çocuğunun
nafakasını eşinin nafakasına, eşinin nafakasını da hizmetçisininkine takdim etmiştir.9

Bunlar, fıkha âit hükümlerdir. Zengin bir kimsenin bunları mutlaka bilmesi lâzımdır. Fakat bazen çok garip hâdiseler vâkî olmaktadır ki bunlar, bu bilgilerin dışındadır, İşte bu gibi hâdiselerin bilinmesi gerekirse, fetvâ sormaya güvenip bir miktar bilgi ile yetinebilir.
9) Ebu Dâvud, (Ebu Hüreyre'den sahih bir senedle); İbn Hibban ve Hâkim Nesâî ve İmam Ahmed


3) Ebu Dâvud ve İbn Mâce
4)Mükâteb köle;kendisiyle 'Şu kadar parayı şu kadar ayda verdiğin takdirde özgürsün'denilmek suretiyle antlaşma yapılan köle demektir. Böyle bir kölenin mal sahibi olma hakkı vardır.
5)Men:İki batman demektir.Buradaki batman, dokuzyüz küsur sene evvelki Bağdad batmanı olup yüzotuz dirhem ağırlığındadır. Öşürden gaye, meyvelerden; kuru üzüm ve kuru hurma; danelerden ise buğday,arpa,pirinç,mercimek ve ihtiyarî olarak kuvt olunanlardır.Tafsilat için bkz.imam Nevevî, Minhâc
6) Hanefîlere göre süs eşyalarında da zekât vâcibdir. İster erkeğin olsun, ister kadının; ister külçe olsun, isterse de yemek kabı, bunun zekâtında kıymete değil tartıya itibar olunur. (el-Fıkhu ale'l-Mezâhib'il-Erbaa)
7) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den)
8) Dârekutnî ve Beyhakî, (İbn Ömer'den)
9) Ebu Dâvud, (Ebu Hüreyre'den sahih bir senedle); İbn Hibban ve Hâkim Nesâî ve İmam Ahmed

Zekâtın Çeşitleri ve Vâcib Olmasının Sebepleri yorumları

  • Image Description
    KaaN_N
    24.07.2009

    Çiftçilikle uğraşıyoruz, mahsülümüzün öşürünü ayırmıyoruz, fakat yardım için gelenlere az çok veriyoruz. babama bu konuda daha dikkatli olmamız gerektiğini, mahsulü ambara koyarken 10/1 veya 20/1 neyse, öşürümüzü ayrı yere koymamız gerektiğini defalarca söylediğim halde, öşür konusunu fazla dikkate almıyor, bizim arazimizin öşür arazisi olmadığını, türkiyede öşür arazisi bulunmadığını, bu yüzden öşür vermemizin gerekmetiğini söylüyor, babama göre ekip biçtiğimiz arazi devlete ait olsa imiş öşür vermemiz gerekirmiş. fakat para verip araziyi satın aldığımız için (yani arazinin tapusu kendisine ait olduğu için) öşüre gerek yokmuş. bu gerçekten böylemidir. değerli hocalarım konu hakkında beni aydınlatırsanız sevinirim.