Gece Virdleri
Gece virdleri beş tanedir:
I. Vird
Güneş battığı zaman, akşam namazını kılmalıdır. Akşam ile yatsının arasını Allah'ın zikriyle ihya etmeye çalışmalıdır. Bu virdin sonu yatsı namazının vaktinin gelişini bildiren kırmızı şafağın batışına kadardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Kasem ederim şafağa... (İnşikak/16)
Allah (cc) ayette, bu vakte yemin etmektedir. Bu vakitte kılınan namaz, Kur'an lisânında Nâşiete'l-Leyl diye tâbir edilen namazdır.
Zira bu vakit, gece saatlerinin ilkidir ve şu ayette zikrolunan anlardan biridir.
Gecenin bir kısım anlarında (vakitlerinde) ve gündüzün etrafında da tesbih et.(Tâhâ/130)
Bu namaz 'evvabin' namazıdır ve şu ayetle bu namaz kasto-lunmuştur.
Onlar o kimselerdir ki,(geceleyin teheccüd namazını kılmak için) yataklarından kalkarlar.(Secde/16)
Bu durum, Hasan Basri'den bu şekilde rivayet edilmiştir. Hasan Basrî'nin bu rivayetini İbn Ebî Ziyad, Rasûlullah'a isnad etmektedir. Şöyle ki:
Allah'ın Rasûlü'ne'Yataklarından kalkarlar'ifadesiyle hangi namazın kastolunduğu sorulduğunda,Hz.Peygamber 'Akşam ve yatsı arasındaki namaz kastolunuyor' diye cevap vermiştir.(38)
Sonra Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur ki: 'Akşam ile yatsı arasında kılınan namazı geçirmeyiniz. Çünkü o namaz gündüzün fuzulî işlerini zihinlerden silip götürmekte olduğu gibi, sonunu da temizler'.
Enes'ten akşam ile yatsı arasında uyuyan bir kimsenin du-rumu sorulduğunda şöyle demiştir: 'Sakın böyle bir uykuya dalma. Çünkü bu saat Allah Teâlâ'nın Secde sûresinin 16. ayet-i celîlesiyle (biraz önce zikredilmişti) kasdolunan saattir'.
Akşam ile yatsının arasını ibadetle ihyâ etmenin fazileti, bu ikinci bölümde ele alınacaktır.
Bu virdin tertibi şöyledir: Akşam namazından sonra, iki rek'at sünnet kılmalı, birincisinde Kâfirûn sûresini ikincisinde de İhlâs sûresini zamm-ı sûre olarak okumalıdır. Bu iki rek'at namaz ile akşam namazının arasına herhangi bir konuşmanın ve meşguliyetin girmemesi için hemen akşam namazından sonra bunları kılmalıdır. Sonra dört rek'at nâfile namaz daha kılmalıdır ve bu dört rek'atı oldukça uzatmalıdır. Bu dört rek'attan sonra kırmızı şafak kaybolıncaya kadar mümkün olduğu nisbette nafile namaz kılmalıdır. Mescid evine yakın olsa bile şayet mescidde itikâfa girme niyeti yoksa bu nafileleri evinde kılmalıdır. Eğer mescidde itikâfa girmeye niyet ederse ve böylece mescidde durup da yatsı namazını beklerse, o vakit mescidde bekleyip bu sünnetleri de orada kılması daha efdaldir. Fakat böyle yapmanın gösteriş ve ri-yaya kaçmamak şartıyla daha üstün olduğu bilinmelidir.
II.Vird
Yatsının vaktiyle başlar, insanların uyku hududuna kadar devam eder. Bu vakit, karanlığın kuvvetlenmesinin ve iyice çökmesinin başlangıcıdır. Allah Teâlâ bu vakitle yemin etmiştir:
Geceye ve derlediği karanlığa yemin ederim.(İnşikak/l)
Gecenin şiddetli karanlığına kadar...(İsrâ/8)
İşte o zaman gece şiddetlenir, karanlık oldukça koyulaşır. Bu virdin tertibi, üç şeye riayet etmekle olur:
1.Yatsının farz namazından başka on rek'at namaz kıl-
malıdır. Dördü yatsı namazının farzından önce olmalıdır. Bu dört rek'atın kılnışı, iki ezanın (yani ezanla kamet) arasını ihya etmek içindir. Altısı da yatsı namazının farzından sonra kılınmalıdır.
Önce iki rek'at kılınmalı, sonra dört... Bu dört rek'atta, Kur'an'ın belli ayetlerini okumalıdır. Bakara sûresinin son ayetleri (Ayet'el-Kürsî), Hadîd sûresinin ilk ayeti, Haşr sûresinin de son ayeti ve
başka ayetler gibi...
2.Onüç rek'at namaz kılmalıdır. Bu rek'atların sonuncusu tek olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in en fazla olarak gecede onüç rek'at namaz kıldığı rivayet edilmiştir. Akıllı insanlar vakitlerini gecenin başından alırlar. (İman bakımından) kuvvetli olanlar ise,
gecenin sonundan alırlar. Fakat tedbir ve ihtiyat olarak gecenin başından almak daha uygundur. Çünkü kişi çok zaman uyanmaz veya kalkıp ibadet etmek kendisine ağır gelir. Ancak kalkıp ibadet etmeyi adet edinmişse, o zaman gecenin sonu kendisi için daha faziletli olur. Sonra bu namazında Hz. Peygamber tarafından çokça okunan belirli sûrelerden üçyüz ayet kadar okumalıdır.
Rasûlullah'ın okunmasını çokça âdet ettiği sûreler şunlardır:
Yâsîn, Secde, Duhan, Mülk, Zümer, Vâkıa.
Eğer geceleyin böyle bir namaz kılmazsa dahi bu sûrelerin okunmasını veya uykudan evvel bir kısmının okunmasını terketmemelidir.
Üç hadîste Hz. Peygamber'in her gece okuduğu sûreler rivayet edilmiştir.(39) O sûrelerin en meşhuru Secde, Mülk, Zümer ve Vâkıa(40) sûreleridir. Diğer bir rivayette Zümer ve İsrâ sûrelerini okuduğuna ilişkin kayıt vardır. Başka bir rivayette Hz. Peygamber'in her gece Müsebbihat diye bilinen Hadîd, Haşr, Saff, Cuma ve Teğâbiin sûrelerini okuduğu bildirilmiştir.(41)
Ravi diyor ki:
Bu sûrelerde bir ayet-i celîle vardır ki bin ayetten daha faziletlidir.
Alimler Müsebbihat denilen sûreleri altıya çıkararak A'lâ sûresini'de bu sûrelere ilâve etmişlerdir. Çünkü bir rivayette Hz. Peygamber'in A'lâ süresini sevdiği vârid olmuştur.(42) Resulullah vitrin üç rek'atında üç süre okurdu: A'lâ, Kâfirun ve ihlâs...
Bu namazı bitirdikten sonra üç defa 'Sübhâne'l-Melik'il-Kuddûs. (Rabb'ul-Melâiketi ve'r-Ruh)' duâsını okurdu.
III.Vird
Eğer uykudan kalkıp namaz kılmayı âdet edinmemişse, daha uyumazdan evvel vitir namazını kılmalıdır.
Ebu Hüreyre (r.a) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (s.a), vitir namazını kıldıktan sonra bana uyumamı tavsiye etti.(43)
Eğer kişinin âdeti gece namazını kılmak ise, o vakit namazını (vitrini) tehir etmesi daha efdaldir. Çünkü Hz. Peygamber bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
Gece namazı ikişer rek'at olarak kılınır. Sabah vaktinin girmesinden korktuğun zaman, gece namazına bir rek'at eklemek sûretiyle onu tekleştir.(44)
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir; 'Allah'ın Rasûlü gecenin başında, ortasında ve sonunda vitir namazını kıldı. Onun vitir namazı seherde sona erdi'.(45)
Hz. Ali (r.a) şöyle demiş dr: 'Vitir namazı üç şekilde kılınır. Dilersen gecenin başında vitir namazını kılar, sonra ikişer rek'at olarak gece namazına devam edersin. Eğer dilersen bir rek'at vitir kılarsın. Uyandığın zaman da o bir rek'ata başka bir rek'at daha eklersin. Sonra gecenin sonunda onları tekleştirirsin. Eğer dilersen namazının en sonuncusu olsun diye vitir namazını gecenin sonuna kadar tehir edebilirsin'.
İşte Hz. Ali'den bu üç şekil de rivayet edilmiştir. Bu şekillerin birincisinin ve üçüncüsünün daha normal olduğu açıktır. Vitrin noksan kılınması hakkında Hz. Peygamber'in yasak emri sahih bir şekilde vârid olmuştur. Bu bakımdan ikinci şıkta olduğu gibi vitri noksan kılmak, uygun bir hareket değildir.(46)
Hz. Peygamber'in mutlak olarak şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
Bir gecede iki vitir namazı yoktur.(47)
Eğer uyanmasında tereddüt ederse (uyanmasında tereddüt eden birisi için) bir lûtf-i ilâhî vardır ki, ulemânın bazısı onu 'hasen' görmüştür. O lütuf da Vitir'den sonra uyuyacağı zaman yatağının üzerinde oturarak iki rek'at namaz kılmasıdır. Hz. Peygamber (s.a) yatağına gelir, iki rek'atı yatağının üzerinde kılar ve bu rek'atlarda Zilzal sûresiyle Tekasür sûresini okurdu. Çünkü bu iki sûrede korkutmak, vaîd ve va'z u nasihat vardır.
Başka bir rivayette Kâfirun sûresini okuduğu zikredilmektedir. Çünkü bu sûrede şirkten tebrie ve ibadeti sadece Allah'a tahsis etmek gibi büyük mânâlar vardır. Deniliyor ki, eğer kişi bu iki rek'atı kılıp uyursa sonra tekrar uyanırsa bunların ikisi bir rek'at yerine geçer (ve böylece daha evvelce kıldığı vitir namazı çiftleşir). Bu duruma göre, gece namazının sonunda bir rek'at kılmak sûretiyle namazını tekleştirebilir. Sanki uykudan önce kılınan namaz, yatak üzerinde kılınan bu iki rek'atla çiftleşmiştir. O halde yeniden vitir namazını kılmak iyi olur ve Ebû Tâlib el-Mekkî de bu şekilde vitir namazının ikinci bir defa kılınmasını güzel görerek şöyle demiştir: 'Böyle yapmakta üç amel vardır: a) Emelin kısalması, b) Vitrin elde edilmesi, c) Vitrin, gecenin sonuna düşürülmesi'.
Hakikatte durum Ebu Tâlib el-Mekkî'nin dediği gibidir. Fakat çok zaman insanın kalbine gelir ki, yatak üzerinde kılınan iki rek'at, uykudan önce kılınan vitir namazının özelliğini iptal etmiş olmaktadır. Bu bakımdan eğer kişi uyanırsa daha önce kıldığı vitir namazı çiftleşir ve vitirlikten çıkar. Eğer uyanmazsa çiftleşmez şeklindeki hüküm düşünmeye değer bir hükümdür.
Hz. Peygamber'in bu iki rek'attan önce vitir namazını kıldığı ve uyandıktan sonra ikinci bir defa vitir namazını iade ettiği hakkında sahih bir rivayet varsa, o vakit anlaşılır ki bu iki rek'at, şekilde çift fakat mânâda tektirler. Bu bakımdan eğer uyanmazsa, kıldığı vitir olarak hesap edilecektir. Eğer uyanırsa, kıldığı namazı çift olarak kabullenecektir. Bütün bu hakikatleri bildikten sonra vitir namazını bitirip selâm verdiğinde şöyle demesi müstahabdır:
Meleklerin ve er-Ruh'un rabbi, el-Kuddûs ve el-Melik olan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Gökler ve yer O'nun azamet ve ceberûtunu tebcîl ve tâzim etmektedir. Kudretle galip, ölümle kullarını mağlup etti.(48)
Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) farzlar hariç, namazının çoğunu oturarak kılıncaya kadar vefat etmemiştir.(49)
Bir hadîs-i şerifinde de şöyle buyurmuştur:
Oturarak namazını kılan, ayakta namazını kılanın yarı ec-rini alır. Uzanarak namazını kılan da oturarak kılanın yarı ecrini alır.(50)
Bu hadîsi şerif, nafile namazın yatarak kılınmasının caiz olduğuna delâlet etmektedir.
III.Vird
Uykuyu evraddan saymakta hiçbir sakınca yoktur. Çünkü uykunun âdâbına riayet edildiği takdirde ibadet sınıfına girmektedir.
Kul abdestli olup Allah'ı zikrederek uyuduğu zaman uyanıncaya kadar namazda sayılır. Bir melek onun kisve-sine girer. Eğer uykusunda kıpırdanıp Allah'ı zikrederse o melek kendisine duâ ettiği gibi Allah Teâlâ'dan onun gü-nahlarının affını da talep eder.
Kul abdestli olarak uyuduğu zaman, onun ruhu Allah Teâlâ'nın arşına yükselir.(51)
Bu derece, mü'minlerin avam tabakasının derecesi olursa, acaba havassın, âlimlerin ve arınmış kalplerin sahiplerinin dereceleri nasıl olacaktır? Zira bu sınıflar uykuda dahi esrâr-ı ilâhînin keşfine mazhar olmaktadırlar. Bu sırra binâen Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Âlimin uykusu ibadet, alıp-verdiği nefes ise tesbihtir.(52)
Muaz (r.a) Ebu Musa el-Eş'arî'ye 'Sen gece kalkınca ne yapıyorsun?' diye sorunca, Ebu Musa şu cevabı verdi: 'Bütün gece uyumuyorum. Gecenin hiçbir vaktinde uykum gelmiyor. Gece boyunca uyumayarak Kur'an'ı emdikçe emiyorum'. Bunun üzerine Muaz (r.a) 'Ben uyuduktan sonra kalkıyorum ve aynı zamanda kalkışımdan elde ettiğim sevabı uykumdan da umuyorum'. Aralarında cereyan eden bu hâdise Hz. Peygamber'e intikal ettiğinde, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: 'Muaz, senden (Ebu Musa'dan) daha fakih ve daha anlayışlıdır'.(53)
Uyku Âdâbı
Uykunun on âdâbı vardır.
1. Abdest almak ve misvak kullanmak, Hz. Peygamber (s.a) bu hususu şöyle izah buyurur:
Kul tahâret üzerine uyuduğu zaman, ruhu arşa doğru yük-seltilip götürülür. Bu bakımdan görmüş olduğu rüyalar doğrudur. Eğer tahâret üzerine uyumazsa ruhu arşa varmayı beceremez. İşte onun görmüş olduğu rüyalar Adğâs'ulAhlâm denilen (saçma sapan) rüyalardır ve doğru olamaz.(54)
Bu hadîsi şerifteki 'taharet'ten zâhir ve bâtın tahâreti kastedilmiştir. Bâtınî tahârete gelince, gayb perdelerinin inkişafında tesir edicidir.
2.Baş ucuna misvakını ve abdest suyunu akşamdan hazırlayıp
bırakmalıdır. Uyandığı zaman, ibâdete kalkmaya niyet etmelidir.
Her uyandığında misvak kullanmalıdır. Seleften bazıları böyle hareket ederdi, Hz. Peygamber her gece, gerek uyuduğu ve gerek uyandığı zamanlarda birkaç defa misvak kullanırdı. Eğer geceleyin kalkıp abdest alma imkânı yoksa hiç olmazsa âzalarını su ile meshetmelidir. Böyle yapması müstehabdır. Eğer böyle yapacak suya sahip değilse kalkıp yatağında birazcık olsun oturmalıdır.
Yüzünü kıbleye çevirerek, zikir, duâ, Allah'ın nimetlerini ve kudretini düşünmekle meşgul olmalıdır. Çünkü böyle yaptığı takdirde,bu yaptığı kendisi için gece ibadetinin yerine geçmiş olur. Zira Hz.Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kim geceleyin kalkıp namaz kılmak niyetiyle yatağına gi-rerse, uyku kendisine galebe çalıp, tâ sabaha kadar uyan-masa bile niyet ettiği kendisi için yazılır ve uykusu da Allah'tan kendisine ihsân edilen bir sadaka olur.(55)
1.Vasiyet etmek isteyen bir müslüman, vasiyetini yazdırıp
yastığının altına koyarak uyumalıdır. Çünkü hiç kimse uykuda ölmeyeceğinden emin değildir. Vasiyetsiz ölen bir müslüman ise berzah âleminde kıyâmete kadar konuşamaz bir şekilde kalır.
Ölüler (ruhlar) onu ziyâret ederler ve onun yanında konuşup dururlar.O ise konuşamaz.Bunun üzerine gelen ölülerin bazısı bazısına 'Şu miskin adam vasiyetsiz ölmüştür'derler.Vasiyet yapmak,aniden ölmek korkusundan ötürü müstahabdır.Aniden ölüm ise,müminler için kolaylıktır. Ancak sırtı zulüm yükleriyle
büklüm büklüm olmuş ve ölüme hazırlıklı olmayan kimseler için tehlikelidir.
2.Her günahtan tevbe ederek, bütün müslümanlar için kalbini
tertemiz yaparak, hiçbir kimseye zulmetme niyetini nefsinde beslemeyerek, uyandığı takdirde herhangi bir günâhı yapmaya azimli olmayarak uyumalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Herhangi bir kimseye zulmetmeye niyet etmeden ve her-hangi bir kimseden buğzetmeyerek yatağına girip uyuyan bir kimsenin daha önce işlediği günâhı affolunur.(56)
1.Yumuşak döşekleri sermek suretiyle fazla konfora kaçma-
malıdır. Aksine ya onları tamamen terketmeli veya hiç olmazsa bu durumda normal hareket etmelidir. Çünkü selef-i salîhinin bir kısmı uyku için sergi sermeyi kerih görerek, bunu külfete girmek saymışlardır. Ashâb-ı suffe (r.a) ise, tenleriyle toprak arasına herhangi bir sergi yaymazlardı. 'Biz topraktan yaratıldık ve ona dö-
neceğiz' derlerdi. Aynı zamanda böyle yapmayı kalpleri için daha ince, tevazû için daha uygun görürlerdi. Bu bakımdan eğer herhangi bir müslümanın nefsi böyle yapmasına müsamaha göstermezse, hiç olmazsa ifrata kaçmaksızın normal bir şekilde hareket etmelidir.
2.Uyku iyice ağırlık vermedikçe uyumamalıdır. Gecenin so-
nunda kalkıp ibadet yapmaya yardım olsun diye uykuyu celbetmek durumu hariç,normal bir şekilde kendisini uykuya zorlamamalıdır. Zira selef-i Sâlihîn uyku galebe çalmadıkça uyumazlardı.
İyice acıkmadan da yemek yemezlerdi.Zaruret olmadıkça da
konuşmazlardı. İste bu sırra binaen Allah Teâlâ selef-i sâlihîni geceleyin az uyurlar diye tavsif etmektedir. Eğer uyku, namaz ve zikir esnasında galebe çalıp kişi ne dediğini anlamayacak bir şekilde uyuklarsa, o zaman dediklerini idrâk edecek hâle gelinceye kadar uyumalıdır.
İbn Abbas (r.a) oturarak uyumayı kerih görüyordu. Nitekim bir haberde de şöyle buyurulmuştur:
Gecenin zahmetlerine katılmayınız!(57)
Hz. Peygamber'e denildi ki: 'Filân kadın bütün gece ibadet ediyor. Uyku galebe çaldığı zaman uyumamak için bir ipe tutunuyor'. Rasûlullah, kadının bu filini yasaklayarak şöyle buyurmuştur: 'Herhangi biriniz geceleyin mümkün olduğu kadar ibâdet edip namaz kılsın. Ne zaman uyku kendisine galebe çalarsa hemen uyusun'.(58)
Gücünüz yettiği kadar amel ve ibâdet yapın; zira siz usan-madıkça Allah usanmaz.(59)
Bu dinin en hayırlısı, en kolay olanıdır.(60)
Hz. Peygamber'e denildi ki: 'Filan zat, uyumadan namaz kılıyor. İftar etmeden üst üste oruç tutuyor? Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: Takat ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem de iftar ederim. Benim sünnetim (yolum) budur, Bu bakımdan bu yoldan yüz çeviren biri varsa, o benden değildir.(61)
Şu din ile gücünüzün yetmediği derecede mücadele etmeyin, (tâkatinizin fevkinde yük yüklenmeyin) Çünkü bu din metin ve sarsılmaz bir dindir. Bu bakımdan onun sonunu getirmek gayesiyle çabalayan bir kimseyi bu din mağlup eder. O halde (fazla yapmak sûretiyle) nefsini Allah'a ibâdetten soğutup usandırma!(62)
7.Yüzünü kıbleye çevirerek uyumaktır. Uyku hâlinde kıbleye
yönelmek iki çeşittir:
a)Can çekişenin yönelmesi gibi yönelmektir ki, bu durum sırtüstü uzanarak ensesine dayanmak sûretiyle olur. Bu gibi yöneliş,kişinin yüzü ve ayaklarının iç kısmını kıbleye yöneltmek sûretiyledir.
b)Mezarda olduğu gibi kıbleye yönelmektir. Şöyle ki: Bir
yanının üzerine uzanmalı ve bedeninin yönüyle beraber yüzü
kıbleye dönük olmalıdır. Bu durum ancak sağ tarafı üzerine uyuduğu zaman mümkün olur.
8.Uyku ânında duâ etmektir: Şöyle demelidir: 'Ey rabbim!
Senin isminle yanımı yere koyuyorum ve yine senin isminle yanımı kaldırıyorum...'
Dualar kitabında geçen bu hadîste bildirilen duayı oku-malıdır.(63)
Bu konuyu ilgili belirli ayetleri Âyet'el-Kürsi, Bakara'nın son ayeti gibi okumak müstehabdır. Bakara sûresinin 163 ve 164. ayetlerini okumak da müstehabdır; zira denilmiştir ki: 'Bu ayeti uykuya hazırlandığında okuyan bir kimseyi Allah Teâlâ korur ve o kimse hiçbir zaman Kur'an'ı unutmaz olur'. A'raf sûresinin 54, 55 ve 56. ayetlerini okumalıdır ve yine İsrâ sûresinin 110 ve 111. ayetlerini de okumalıdır. Zira bu ayetleri okuyan bir kimsenin elbisesi ile bedeni arasına bir melek girer. O meleğin vazifesi;onu korumak ve onun için af dilemektir. Uykuya hazırlandığı zaman Muavvizeteyni okuyup ellerine üfürmeli ve elleriyle yüzünü ve bedenini meshetmelidir. Zira Hz. Peygamberin böyle yaptığı rivayet edilmiştir.(64)
Kehf sûresinin başından on, sonundan da on ayet okumalıdır. Fakat bu ayetler, geceleyin kalkıp, ibâdet etmek için uyanılsın diye okunur. Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: 'Kâmil akla sâhip olan bir kişi zannetmem ki, Bakara sûresinin sonundan iki ayeti okumadan uyusun'.
Uyumak isteyen kişi, aynı zamanda yirmibeş defa 'Sübhanallah velhamdülillâh velâ ilâhe illâllah vallahu ekber' (Allah her türlü eksiklikten uzak ve münezzehtir. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah herşeyden daha yücedir) demelidir.
Bu dört kelimenin her birini yirmibeşer defa okumak suretiyle yüz'e tamamlamalıdır.
9. Uykuya hazırlandığı zaman uykunun bir nevi ölüm olduğunu hatırlaması gerektiği gibi uyanmanın da bir nevi yeniden diriliş olduğunu hatırlamalıdır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah öleceklerin (ölümünü takdir ettiği kimselerin) ölümleri ânında, ölmeyenlerin de uykuları esnasında bilinçlerini alır.(Zümer/42)
Allah O'dur ki, sizleri geceleyin uyutarak öldürür (ölü gibi yapar).(En'am/59)
İşte dikkat edilirse Allah Teâlâ bu ayeti celîlede uykuya 'ölüm' adını vermiştir. Nasıl ki uyanık bir insana birtakım manzaralar görünür de onların hiçbirisi onun uykudaki hâline uygun düşmezse, aynen onun gibi haşre gönderilen bir insan dünyada düşünemediği ve gözüyle görmediği şeylerle karşılaşır ve onları görür. Ölüm ile hayat arasında köprü vazifesini gören berzah misaline benzer.
Lokman Hekim oğluna 'Ey oğlum! Eğer sen ölümden şüphe ediyorsan uyuma' demiştir. Bu bakımdan uyumak mecburiyetinde olduğun gibi, ölmek mecburiyetindesin. Eğer sen ölümden sonra dirilmekten şüphe ediyorsan uyanma. Bu bakımdan, nasıl ki, uykudan sonra uyanırsan aynen onun gibi ölümden sonra da haşrolunacaksın.
Kâ'bu'l-Ahbar şöyle demiştir: 'Uyuduğun zaman sağ yanının üzerine uzan. Yüzünle kıbleye dön. Zira uyku ölümdür'.
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: Allah Rasûlü (s.a) uyumak istediği zaman en son olarak yanağını sağ elinin üzerine koyar ve kendisini o gecede ölmüş kabul ederek şöyle buyururdu: Ey Allahım! Ey yedi göğün ve yüce arşın yoktan var edicisi ve rabbi! Ey bizim ve herşeyin rabbi ve mâlikî!..
Biz, bu duayı Dualar bölümünde zikretmiştik. Bu bakımdan müslüman bir kula gereken vazife; uyumak istediği anda üç şeyi tedkik ve teftiş etmesidir: a) Neyin üzerinde uyumaktadır? b) Kendisinde galip bulunan durum nedir? Acaba Allah'ın sevgisi, Allah ile kavuşmanın muhabbeti mi kendisine galiptir veya dünyanın sevgisi mi? c) Kesinlikle bilmelidir ki, kendisinde galip olan durum neyse onun üzerinde ölecektir ve neyin üzerinde ölürse onun üzerinde de dirilecektir. Zira kişi kimi sever ve neyi severse onunla beraberdir.
10. Uyandığı zaman dua etmektir. Bu bakımdan uyandığı za-manlarda; yatağında döndüğü zamanlarda ve hangi şekilde olursa olsun her uyanışında Hz. Peygamberin (s.a) dediklerini söylemelidir.
Gaffâr, azîz, göklerin ve yerin ve aralarındaki varlıkların yoktan varedicisi, kahhâr ve bir olan Allah'tan başka hak ilah yoktur.65
Müslüman bir kimse var kuvvetiyle şu durumu elde etmeye çalışmalıdır: Uykuya hazırlandığı vakitte, kalbine en son gelen fîkir, Allah'ın zikri olmalıdır. Uyandığı vakitte de kalbine en önce gelen şey yine Allah'ın zikri olmalıdır. Böyle olması Allah'ı sevmenin alâmetidir. Zira hu iki vakitte ancak kalbe hâkim bulunan durum kalpte bulunur. Bu bakımdan müslüman, kalbini bu iki vakitte denemelidir. Zira kalbin böyle olması, muhabbetin ve sevginin alâmetidir. Bu alâmet, öyle bir alâmettir ki, kalbin en derininde inkişaf eder. Bu zikirlerin müstehab olması kalbi Allah'ın zikrine doğru sürüklemek içindir. Bu bakımdan kalkmak için uyandığı zaman şöyle demelidir: Hamd, bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a mahsustur. Ölümden sonra haşrolunmamız onun huzurunadır ve böylece uyanma ânında okunan duâları sonuna kadar daha önce zikrettiğimiz gibi okumalıdır.
IV.Vird
Gecenin birinci yarısı geçtikten sonra başlar, tâ gecenin altıda biri kalıncaya kadar devam eder. Böylece gecenin altıda biri kaldığı zaman kul, teheccüd namazını kılmaya kalkmalıdır. Bu bakımdan teheccüd ismi uykudan sonra yapılan ibâdete tahsis edilmiştir. Bu vird gecenin yarısıdır. Gündüzün yarısı olan zevalden sonraki virde benzer. Allah Teâlâ (c.c) Dûha sûresinde bu virde yemin ederek şöyle buyurmuştur: 'Karanlık çöküp de sükûn bulduğu zaman geceye andolsun'. Gecenin sükûnu demek, bu vakitte sessizliğe kavuşması demektir. Bu bakımdan bu vakitte hiçbir göz bulamazsın ki, uyur olmasın. Ancak kendisini ne uyku ve ne de uyuklama tutmayan, hayy ve kayyûm olan Allah müstesnadır...
Denildiğine göre, ayetteki 'İza secâ' ibaresinin mânâsı 'uzayıp gittiği', veya 'zifiri karanlık çöktüğü zaman' demektir.
Gecenin hangi vaktinin daha dinlendirici gecenin hangi za-manının duâ için daha faziletli olduğu sorulduğunda, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Gecenin ortası...'
Hz. Dâvud (a.s) şöyle sorar:
-Ey rabbim! Ben sana kulluk yapmayı istiyor ve seviyorum. Bu bakımdan hangi vakit daha faziletlidir?
Allah Teâlâ da vahiy göndererek şöyle buyurur:
-Ey Dâvud! Gecenin başlangıcında ve sonunda ibâdete kalma.
Zira gecenin başlangıcında ibâdete kalkan sonunda uyur kalır.Sonunda kalkan bir kimse de başlangıcında kalkamaz. Fakat sen gecenin ortasında kalk ki sen benim (cemâlimle) ben de (ilmimle) seninle başbaşa olalım ve o zaman ihtiyaçlarını bana (dergâh-ı iz-zetime) yükselt!
Hz. Peygamber'e gecenin hangi vaktinin daha faziletli olduğu sorulduğunda, 'Gecenin ikinci yarısı...' cevabını vermiştir.(66)
Gecenin sonunda arşın ihtizaza geldiği, Adn cennetlerinden güzel kokuların yayıldığı ve her türlü eksiklikten yüce bulunan ve cebbar olan Allah'ın en yakın göğe keyfiyeti bilinmeyen bir şekilde indiği ve buna benzer mânâlar hakkında haberler vârid olmuştur.(67)
Bu virdin tertibi şöyledir: Uyandığı zaman okunması gereken duâları bitirdikten sonra daha önce geçtiği gibi sünnet, âdâb ve duâlarına riâyet ederek abdest almalıdır. Sonra seccadesinde kıbleye yöneldiği halde şöyle demelidir:
Allah herşeyden kesinlikle yücedir. Çokça hamd Allah'a mahsustur. Sabah akşam Allah'ı her türlü eksiklikten ten-zih ederiz.
Bunu söyledikten sonra, on tesbih, on hamd, on tehlil getirmelidir. Bunların akabinde şöyle demelidir:
Allah herşeyden yücedir. Melekût ve ceberût sâhibidir. Kibriyâ, azamet, celal ve kudret sâhibidir.
Rasûlullah'tan (s.a) teheccüd namazına kalkarken okuduğu rivayet edilen şu kelimeleri okusun:
Ey Allahım! Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin nûrlandırıcısısın. Hamd sana mahsustur, sen yerin ve gök-lerin ışıklandırıcısısın. Hamd sana mahsustur, sen yerin ve göklerin rabbisin. Hamd sana mahsustur, çünkü yeri, gök-leri, yerde ve gökte olanları ve onların üzerinde yaşayanları idare eden sensin. Hak, ancak sensin ve sendedir. Cennet, cehennem, haşir, peygamberler ve Hz. Muhammed Mustafa (s.a) haktır.
Ey Allahım! sana teslim oldum, sana iman ettim, sana te-vekkül ettim, sana yöneldim, seninle hasmıma karşı çıktım. Mahkememi sana getirdim, beni bağışla. Daha önceden ve gelecekte gizlice ve açıkta yaptıklarımı ve israflarımı bağışla. İnsanı hayra ileten ve günahtan alıkoyan ancak sensin. Senden başka ilah yoktur.
Ey Allahım! Nefsime takvâsını ihsan et. Nefsimi her türlü eksiklikten temizle. Çünkü sen temizleyicilerin en hayırlısısın. Nefsimin velisi ve mevlâsı sensin.
Ey Allahım! Beni amellerin en iyisine hidâyet et. Çünkü amellerin en iyisine ancak sen hidâyet edersin. Benden amellerin kötüsünü uzaklaştır. Çünkü amellerin kötüsünden uzaklaştıran ancak sensin. Fakir ve ümitsiz bir kimsenin isteyişi ve yalvarışıyla senden ister ve yalvarırım. Zelil bulunan ve rahmetine muhtaç olan bir kimsenin duası ile seni çağırırım. Bu bakımdan ey rabbim, duanla beni şakî kılma benim hakkımda şefkatli ve rahmet edici ol. Ey ve-renlerin en hayırlısı ve cömerdlerin en cömerdi!(68)
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) geceleyin namaza kalktığında namazına şu şekilde başlar ve devam ederdi:
Ey Allahım! Cebrâil, Mikâil ve İsrâfil'in rabbi, göklerin ve yerin yoktan vâr edicisi, gaybın ve hâzırın bilicisi, sen kullarının ihtilâf ettikleri hususlarda onların arasında hüküm verirsin. İzninle ihtilâf vâki olan hakikate beni hidâyet eyle. Zira sen, dilediğin kulunu dosdoğru yola hidâyet edersin.(69)
Sonra namazına başlar hafifçe iki rek'at kılar, sonra müm-kün olduğu kadar ikişer rek'at namaz kılmaya devam ederdi. Eğer daha önce vitir namazını kılmamışsa, teheccüd namazını vitir ile kapatırdı.(70)
İki namazın arasında yüz tesbih okumak sûretiyle fasıla vermek müstehabdır. Böyle yapmanın hikmeti; istirahat etmesi ve namaza karşı şevkinin artmasıdır.
Hz. Peygamber'den gece namazı hakkında en sahih rivâyet şöyledir:
Rasûlullah (s.a) ilk başta hafifçe iki rek'at kılardı. Daha sonra oldukça uzun iki rek'at kılardı. Bu iki rek'atten sonra onlardan daha kısa olan iki rek'at kılardı. Daha sonra tedrici bir şekilde kıldığı namazları bir öncekinden daha kısa olarak kılardı. Onüç rek'atı tamam edinceye kadar böyle devam ederdi,
Hz. Âişe'ye Rasûlullah'ın gece namazında sesli mi, sessiz mi okuduğu sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: 'Bazen sesli, bazen de sessiz okurdu'.(71)
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Gece namazı ikişer rek'at kılınır, ne zaman ki sabah olacağından korkarsan, o zaman tek bir rek'at daha kılarak sona erdir.(72)
Akşamın üç rek'at namazı, gündüzün namazını tekleştirdi. Bu bakımdan siz de gece namazını tekleştiriniz.(73)
Hz. Peygamber'den (s.a) gece namazı hakkında sahih olarak rivayet edilen hadîslerin çoğunda onüç rek'at kıldığı keyfiyeti vârid olmuştur.(74)
Bu rek'atlarda Kur'an'dan olan evrâdını veya muayyen sûre-lerden kendisine daha kolay gelen âyetleri okuyordu. Rasûlullah'ın okudukları, bu virdin hükmündedir. Gecenin son altıda birine yakındır.
V. Vird
Gecenin son altıda biridir ve bu vakit seher vaktidir. Çünkü Allah Teâlâ 'Onlar seher zamanında istiğfar ederler' (Zâriyat/18) buyurmaktadır.
İstiğfar etmenin mânâsının, namaz kılmak olduğu söy-lenmiştir. Çünkü namazda istiğfar da vardır, Bu vakit, gece meleklerinin nöbet değiştirme vakti olan Fecr'e yakındır. Bu vakitte gündüz nöbetçisi olan melekler gelip nöbeti devralırlar.
Selmân-ı Fârisî (r.a) Ebu Derdâ'nın ziyaretine geldiği gece. Ebu Derdâ'ya bu virdi okumasını tavsiye etti. Aralarındaki konuşma uzun bir hadîste bildirilmiştir. Fakat bu hadîsin sonunda râvi diyor ki: Gece olduğu zaman, Ebu Derdâ namaz kılmak üzere kalkmak istedi. Bunu gören Selmân (r.a) Ebu Derdâ'ya şöyle dedi. 'Uyu!' Bunun üzerine Ebu Derda, uyudu. Biraz sonra geceyi ihyâ etmek için kalkmak istedi. Yine Selmân, kendisine 'uyu' dedi. O da uyudu. Sabah yaklaştığı zaman Selmân, Ebu Derdâ'ya 'İşte şimdi kalkabilirsin' dedi. İkisi birden kalktılar ve namaz kıldılar. Bu sırada Selmân, Ebu Derdâ'ya şöyle demiştir: 'Nefsinin sende hakkı vardır. Senin misafirinin ve aile efradının sende hakkı vardır. Bu bakımdan her hak sâhibine hakkını ver..
Selmân'ın Ebu Derdâ'ya böyle demesinin hikmeti şudur: Ebu Derdâ'nın hanımı, Selmân'a Ebu Derdâ'nın geceleyin hiç uyu-madığını (ve ehliyle yatağa bile girmediğini) söylemişti.
Râvî diyor ki; ertesi gün, Selmân ile Ebu Derdâ beraberce Allah'ın Rasûlü'ne geldiler. Hâdiseyi olduğu gibi naklettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) 'Selmân doğru söylemiş' dedi.
İşte beşinci vird budur. Beşinci virdde fecr'in doğuşundan korkulduğu zaman, sahur yemek müstehabdır. Bu iki virdde (dördüncü ve beşinci virdlerde) kişinin vazifesi, namaz kılmaktır. Fecr doğunca, gecenin virdleri sona erer ve gündüzün virdleri başlar. Bu nedenle kalkıp, fecrin iki rek'at namazını kılmalıdır.
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında dahi tesbih et.(Tûr/49)
Allah Teâlâ bu ayetle, bu iki rek'atı kasdetmektedir. Bu namazı kıldıktan sonra 'Allah, kendisinden başka ibâdete müstehak bir varlık olmadığını delillerle açıkladı. Meleklerle, ilim sâhipleri de adâlet ve hak üzere durarak buna şâhidlik ettiler' (Âlu İmrân/18) ayetini okuyup sonra şöyle demelidir:
Allah'ın kendi nefsi için şâhidlik yaptığına, meleklerinin ve yarattıklarından ilim sâhiplerinin zat-ı ulûhiyyeti için şâhidlik ettikleriyle ben de şâhidlik ederim. Bu şahidliğimi Allah nezdinde emânet olarak bırakırım. Bu şâhidliğim, benim Allah nezdindeki emânetimdir. Allah Teâlâ'dan isteğim, beni bu şâhidlik üzerinde öldürünceye kadar onu korumasıdır.
Ey Allahım! Bu şâhidliğin yüzü suyu hürmetine benden günahları düşür. Bu şahidliği, nezdinde benim için azık yap. Bu şahidliğimi zâyi olmaktan koru ve beni bu şahidlik üzerinde öldür ki, onunla senin huzuruna gelip değiştirmeksizin o huzurla şerefleneyim.
İşte kullar için virdlerin tertibi böyledir. Selef-i Sâlihîn bu virdlerle beraber hergün de dört şeyi bir araya getirmeyi müstehab görürlerdi:
a)Oruç tutmak,
b)Az da olsa sadaka vermek
c)Hastaları ziyaret etmek
d)Cenâze merasimlerinde hazır bulunmak
Çünkü bir haberde şöyle denilmiştir:
Cenâzeye gitmeyi, hasta ziyareti yapmayı, sadaka vermeyi ve oruç tutmayı bir günde yapan bir kimsenin günahları affolunur.(75)
Diğer rivayette: 'Bunları yapan, cennete girer' buyrulmaktadır. Eğer bir kısmını yapar, diğerini yapmaktan âciz kalırsa, niyetine göre hepsinin ecrini almış olur.
Selef-i Sâlihîn, bir parça ekmek veya sıla-i rahim yapmak veyahut bir hurma vermek sûretiyle de olsa sadaka vermedikleri bir günü kerih görürlerdi.Çünkü Hz, Peygamber (s.a)şöyle buyurmuştur:
Kişi, kıyâmet gününde insanların mahkemesi bitinceye ka-dar sadakasının gölgesinde durur.(76)
Bir hurmanın yarısıyla da olsa ateşten korununuz.(77)
Aişe validemiz, kapısına gelen bir dilenciye bir tane üzüm verdi. Dilenci de o üzümü Âişe vâlidemizden aldı. Âişe validemizin yanında oturanlar, onu az görerek bakıştılar. Bunun üzerine Âişe validemiz 'Size ne oldu? Neden birbirinize bakıyorsunuz? Muhakkak ki, bu bir tanecik üzümde birçok hassalar vardır' dedi.
Selef-i Sâlihîn, dilenciyi boş çevirmeyi hoş görmezdi. Çünkü Hz. Peygamber'in ahlâkından birisi de hiç kimseyi boş çevirmemektir. Görülmüş değildir ki, bir kimse Rasûlullah'tan birşey istesin de 'Hayır' cevabını alsın.(78) Ancak Hz. Peygamber, isteyene birşey vermeye muktedir olmadığı zamanda sükût ederdi. Haberde denilmiştir ki:
Ademoğlu, cesedinin her mafsalı üzerinde bir sadaka ge-rektiği hâlde sabahlar. Halbuki insanoğlunun iskeletinde
üçyüzaltmış mafsal vardır. (Her bir mafsal üzerinde bir sa-daka vardır).(79)
Devamla Rasûlullah şöyle buyurmuştur; 'Emr-i bi'l-mâ-rufu yapman sadakadır. Kötüyü yasaklaman sadakadır. Zayıfın yükünü taşıman sadakadır. Doğru yolu göstermen sadakadır. Yoldan geçenlere eziyet veren şeyleri kaldırman sadakadır'.
Tesbih ve tehlillerin bile sadaka olduğunu zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: 'Kuşluk vaktinin iki rek'at namazı, bütün bunları içerisine alır'.
38) Müellif bu hadîsi İbn Ebî Ziyad'ın Rasûlullah'a isnad ettiğini söylüyorsa da, İmam Irâkî'ye göre bu hadîsi Rasûlullah'a isnad eden İsmail b. Ebî İyad'dır. Çünkü Deylemî Müsned'ül-Firdevs'te İsmail b. Ebî Ziyad'ın rivayetinden bu hadîsi nakleder. O Â'meş'ten, o Ebu'1-Ulâ el-Anberî'den, o da Selman'ı Fârisî'den rivayet etmektedir.
39)Tirmizî
40)Tirmizî
41)Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî
42)İmam Ahmed ve Bezzar, (Hz. Ali'den zayıf bir senedle)
43)Müslim ve Buharî
44)Müslim ve Buharî
45)Müslim ve Buharî
46)Bu Abid b. Amr'ın veya İbn Abbas'ın sözünden alınmış bir hükümdür.
Bkz. Buharî ve Beyhakî
47)Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî
48)Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulûb
49)Müslim ve Buharî
50)Buharî
51)İbn Mübârek, Beyhâkî ve Taberâni
52)Oruç bölümünde zikredilmişti.
53)Müslim ve Buharî, (Ebu Musa'dan)
54)Daha önce geçmişti.
55) Nesâî ve İbn Mâce, (Ebu Derdâ'dan sahih bir senedle)
56) İbn Ebi Dünya, (Enes'ten)
57)Deylemî, (Enes'ten zayıf bir senedle)
58)Müslim ve Buharî, (Enes'ten)
59)Müslim ve Buharî, (Hz. Âişe'den)
60)İmam Ahmed
61)Nesâî
62)Buhârî
63)Beyhâkî
64) Müslim ve Buharî, (Hz. Âişe'den)
65) İbn Sinnî ve Ebu Nuaym
66)İmam Ahmed ve İbn Hibban
67)Ebu Dâvud
68)Müslim, Buharî, İmam Ahmed, Tâberânî
69)Müslim
70)Müslim, (Zeyd b. Halid'den)
71)Ebu Dâvud, Nesâi ve İbn Mâce
72)Müslim ve Buharî
73)İmam Ahmed
74)Daha önce geçmişti.
75) Müslim, (Ebu Hüreyre'den)
76)Zekât bölümünde geçmişti.
77)Zekât bölümünde geçmişti.
78)Müslim
I. Vird
Güneş battığı zaman, akşam namazını kılmalıdır. Akşam ile yatsının arasını Allah'ın zikriyle ihya etmeye çalışmalıdır. Bu virdin sonu yatsı namazının vaktinin gelişini bildiren kırmızı şafağın batışına kadardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Kasem ederim şafağa... (İnşikak/16)
Allah (cc) ayette, bu vakte yemin etmektedir. Bu vakitte kılınan namaz, Kur'an lisânında Nâşiete'l-Leyl diye tâbir edilen namazdır.
Zira bu vakit, gece saatlerinin ilkidir ve şu ayette zikrolunan anlardan biridir.
Gecenin bir kısım anlarında (vakitlerinde) ve gündüzün etrafında da tesbih et.(Tâhâ/130)
Bu namaz 'evvabin' namazıdır ve şu ayetle bu namaz kasto-lunmuştur.
Onlar o kimselerdir ki,(geceleyin teheccüd namazını kılmak için) yataklarından kalkarlar.(Secde/16)
Bu durum, Hasan Basri'den bu şekilde rivayet edilmiştir. Hasan Basrî'nin bu rivayetini İbn Ebî Ziyad, Rasûlullah'a isnad etmektedir. Şöyle ki:
Allah'ın Rasûlü'ne'Yataklarından kalkarlar'ifadesiyle hangi namazın kastolunduğu sorulduğunda,Hz.Peygamber 'Akşam ve yatsı arasındaki namaz kastolunuyor' diye cevap vermiştir.(38)
Sonra Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur ki: 'Akşam ile yatsı arasında kılınan namazı geçirmeyiniz. Çünkü o namaz gündüzün fuzulî işlerini zihinlerden silip götürmekte olduğu gibi, sonunu da temizler'.
Enes'ten akşam ile yatsı arasında uyuyan bir kimsenin du-rumu sorulduğunda şöyle demiştir: 'Sakın böyle bir uykuya dalma. Çünkü bu saat Allah Teâlâ'nın Secde sûresinin 16. ayet-i celîlesiyle (biraz önce zikredilmişti) kasdolunan saattir'.
Akşam ile yatsının arasını ibadetle ihyâ etmenin fazileti, bu ikinci bölümde ele alınacaktır.
Bu virdin tertibi şöyledir: Akşam namazından sonra, iki rek'at sünnet kılmalı, birincisinde Kâfirûn sûresini ikincisinde de İhlâs sûresini zamm-ı sûre olarak okumalıdır. Bu iki rek'at namaz ile akşam namazının arasına herhangi bir konuşmanın ve meşguliyetin girmemesi için hemen akşam namazından sonra bunları kılmalıdır. Sonra dört rek'at nâfile namaz daha kılmalıdır ve bu dört rek'atı oldukça uzatmalıdır. Bu dört rek'attan sonra kırmızı şafak kaybolıncaya kadar mümkün olduğu nisbette nafile namaz kılmalıdır. Mescid evine yakın olsa bile şayet mescidde itikâfa girme niyeti yoksa bu nafileleri evinde kılmalıdır. Eğer mescidde itikâfa girmeye niyet ederse ve böylece mescidde durup da yatsı namazını beklerse, o vakit mescidde bekleyip bu sünnetleri de orada kılması daha efdaldir. Fakat böyle yapmanın gösteriş ve ri-yaya kaçmamak şartıyla daha üstün olduğu bilinmelidir.
II.Vird
Yatsının vaktiyle başlar, insanların uyku hududuna kadar devam eder. Bu vakit, karanlığın kuvvetlenmesinin ve iyice çökmesinin başlangıcıdır. Allah Teâlâ bu vakitle yemin etmiştir:
Geceye ve derlediği karanlığa yemin ederim.(İnşikak/l)
Gecenin şiddetli karanlığına kadar...(İsrâ/8)
İşte o zaman gece şiddetlenir, karanlık oldukça koyulaşır. Bu virdin tertibi, üç şeye riayet etmekle olur:
1.Yatsının farz namazından başka on rek'at namaz kıl-
malıdır. Dördü yatsı namazının farzından önce olmalıdır. Bu dört rek'atın kılnışı, iki ezanın (yani ezanla kamet) arasını ihya etmek içindir. Altısı da yatsı namazının farzından sonra kılınmalıdır.
Önce iki rek'at kılınmalı, sonra dört... Bu dört rek'atta, Kur'an'ın belli ayetlerini okumalıdır. Bakara sûresinin son ayetleri (Ayet'el-Kürsî), Hadîd sûresinin ilk ayeti, Haşr sûresinin de son ayeti ve
başka ayetler gibi...
2.Onüç rek'at namaz kılmalıdır. Bu rek'atların sonuncusu tek olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in en fazla olarak gecede onüç rek'at namaz kıldığı rivayet edilmiştir. Akıllı insanlar vakitlerini gecenin başından alırlar. (İman bakımından) kuvvetli olanlar ise,
gecenin sonundan alırlar. Fakat tedbir ve ihtiyat olarak gecenin başından almak daha uygundur. Çünkü kişi çok zaman uyanmaz veya kalkıp ibadet etmek kendisine ağır gelir. Ancak kalkıp ibadet etmeyi adet edinmişse, o zaman gecenin sonu kendisi için daha faziletli olur. Sonra bu namazında Hz. Peygamber tarafından çokça okunan belirli sûrelerden üçyüz ayet kadar okumalıdır.
Rasûlullah'ın okunmasını çokça âdet ettiği sûreler şunlardır:
Yâsîn, Secde, Duhan, Mülk, Zümer, Vâkıa.
Eğer geceleyin böyle bir namaz kılmazsa dahi bu sûrelerin okunmasını veya uykudan evvel bir kısmının okunmasını terketmemelidir.
Üç hadîste Hz. Peygamber'in her gece okuduğu sûreler rivayet edilmiştir.(39) O sûrelerin en meşhuru Secde, Mülk, Zümer ve Vâkıa(40) sûreleridir. Diğer bir rivayette Zümer ve İsrâ sûrelerini okuduğuna ilişkin kayıt vardır. Başka bir rivayette Hz. Peygamber'in her gece Müsebbihat diye bilinen Hadîd, Haşr, Saff, Cuma ve Teğâbiin sûrelerini okuduğu bildirilmiştir.(41)
Ravi diyor ki:
Bu sûrelerde bir ayet-i celîle vardır ki bin ayetten daha faziletlidir.
Alimler Müsebbihat denilen sûreleri altıya çıkararak A'lâ sûresini'de bu sûrelere ilâve etmişlerdir. Çünkü bir rivayette Hz. Peygamber'in A'lâ süresini sevdiği vârid olmuştur.(42) Resulullah vitrin üç rek'atında üç süre okurdu: A'lâ, Kâfirun ve ihlâs...
Bu namazı bitirdikten sonra üç defa 'Sübhâne'l-Melik'il-Kuddûs. (Rabb'ul-Melâiketi ve'r-Ruh)' duâsını okurdu.
III.Vird
Eğer uykudan kalkıp namaz kılmayı âdet edinmemişse, daha uyumazdan evvel vitir namazını kılmalıdır.
Ebu Hüreyre (r.a) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (s.a), vitir namazını kıldıktan sonra bana uyumamı tavsiye etti.(43)
Eğer kişinin âdeti gece namazını kılmak ise, o vakit namazını (vitrini) tehir etmesi daha efdaldir. Çünkü Hz. Peygamber bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
Gece namazı ikişer rek'at olarak kılınır. Sabah vaktinin girmesinden korktuğun zaman, gece namazına bir rek'at eklemek sûretiyle onu tekleştir.(44)
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir; 'Allah'ın Rasûlü gecenin başında, ortasında ve sonunda vitir namazını kıldı. Onun vitir namazı seherde sona erdi'.(45)
Hz. Ali (r.a) şöyle demiş dr: 'Vitir namazı üç şekilde kılınır. Dilersen gecenin başında vitir namazını kılar, sonra ikişer rek'at olarak gece namazına devam edersin. Eğer dilersen bir rek'at vitir kılarsın. Uyandığın zaman da o bir rek'ata başka bir rek'at daha eklersin. Sonra gecenin sonunda onları tekleştirirsin. Eğer dilersen namazının en sonuncusu olsun diye vitir namazını gecenin sonuna kadar tehir edebilirsin'.
İşte Hz. Ali'den bu üç şekil de rivayet edilmiştir. Bu şekillerin birincisinin ve üçüncüsünün daha normal olduğu açıktır. Vitrin noksan kılınması hakkında Hz. Peygamber'in yasak emri sahih bir şekilde vârid olmuştur. Bu bakımdan ikinci şıkta olduğu gibi vitri noksan kılmak, uygun bir hareket değildir.(46)
Hz. Peygamber'in mutlak olarak şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
Bir gecede iki vitir namazı yoktur.(47)
Eğer uyanmasında tereddüt ederse (uyanmasında tereddüt eden birisi için) bir lûtf-i ilâhî vardır ki, ulemânın bazısı onu 'hasen' görmüştür. O lütuf da Vitir'den sonra uyuyacağı zaman yatağının üzerinde oturarak iki rek'at namaz kılmasıdır. Hz. Peygamber (s.a) yatağına gelir, iki rek'atı yatağının üzerinde kılar ve bu rek'atlarda Zilzal sûresiyle Tekasür sûresini okurdu. Çünkü bu iki sûrede korkutmak, vaîd ve va'z u nasihat vardır.
Başka bir rivayette Kâfirun sûresini okuduğu zikredilmektedir. Çünkü bu sûrede şirkten tebrie ve ibadeti sadece Allah'a tahsis etmek gibi büyük mânâlar vardır. Deniliyor ki, eğer kişi bu iki rek'atı kılıp uyursa sonra tekrar uyanırsa bunların ikisi bir rek'at yerine geçer (ve böylece daha evvelce kıldığı vitir namazı çiftleşir). Bu duruma göre, gece namazının sonunda bir rek'at kılmak sûretiyle namazını tekleştirebilir. Sanki uykudan önce kılınan namaz, yatak üzerinde kılınan bu iki rek'atla çiftleşmiştir. O halde yeniden vitir namazını kılmak iyi olur ve Ebû Tâlib el-Mekkî de bu şekilde vitir namazının ikinci bir defa kılınmasını güzel görerek şöyle demiştir: 'Böyle yapmakta üç amel vardır: a) Emelin kısalması, b) Vitrin elde edilmesi, c) Vitrin, gecenin sonuna düşürülmesi'.
Hakikatte durum Ebu Tâlib el-Mekkî'nin dediği gibidir. Fakat çok zaman insanın kalbine gelir ki, yatak üzerinde kılınan iki rek'at, uykudan önce kılınan vitir namazının özelliğini iptal etmiş olmaktadır. Bu bakımdan eğer kişi uyanırsa daha önce kıldığı vitir namazı çiftleşir ve vitirlikten çıkar. Eğer uyanmazsa çiftleşmez şeklindeki hüküm düşünmeye değer bir hükümdür.
Hz. Peygamber'in bu iki rek'attan önce vitir namazını kıldığı ve uyandıktan sonra ikinci bir defa vitir namazını iade ettiği hakkında sahih bir rivayet varsa, o vakit anlaşılır ki bu iki rek'at, şekilde çift fakat mânâda tektirler. Bu bakımdan eğer uyanmazsa, kıldığı vitir olarak hesap edilecektir. Eğer uyanırsa, kıldığı namazı çift olarak kabullenecektir. Bütün bu hakikatleri bildikten sonra vitir namazını bitirip selâm verdiğinde şöyle demesi müstahabdır:
Meleklerin ve er-Ruh'un rabbi, el-Kuddûs ve el-Melik olan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Gökler ve yer O'nun azamet ve ceberûtunu tebcîl ve tâzim etmektedir. Kudretle galip, ölümle kullarını mağlup etti.(48)
Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) farzlar hariç, namazının çoğunu oturarak kılıncaya kadar vefat etmemiştir.(49)
Bir hadîs-i şerifinde de şöyle buyurmuştur:
Oturarak namazını kılan, ayakta namazını kılanın yarı ec-rini alır. Uzanarak namazını kılan da oturarak kılanın yarı ecrini alır.(50)
Bu hadîsi şerif, nafile namazın yatarak kılınmasının caiz olduğuna delâlet etmektedir.
III.Vird
Uykuyu evraddan saymakta hiçbir sakınca yoktur. Çünkü uykunun âdâbına riayet edildiği takdirde ibadet sınıfına girmektedir.
Kul abdestli olup Allah'ı zikrederek uyuduğu zaman uyanıncaya kadar namazda sayılır. Bir melek onun kisve-sine girer. Eğer uykusunda kıpırdanıp Allah'ı zikrederse o melek kendisine duâ ettiği gibi Allah Teâlâ'dan onun gü-nahlarının affını da talep eder.
Kul abdestli olarak uyuduğu zaman, onun ruhu Allah Teâlâ'nın arşına yükselir.(51)
Bu derece, mü'minlerin avam tabakasının derecesi olursa, acaba havassın, âlimlerin ve arınmış kalplerin sahiplerinin dereceleri nasıl olacaktır? Zira bu sınıflar uykuda dahi esrâr-ı ilâhînin keşfine mazhar olmaktadırlar. Bu sırra binâen Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Âlimin uykusu ibadet, alıp-verdiği nefes ise tesbihtir.(52)
Muaz (r.a) Ebu Musa el-Eş'arî'ye 'Sen gece kalkınca ne yapıyorsun?' diye sorunca, Ebu Musa şu cevabı verdi: 'Bütün gece uyumuyorum. Gecenin hiçbir vaktinde uykum gelmiyor. Gece boyunca uyumayarak Kur'an'ı emdikçe emiyorum'. Bunun üzerine Muaz (r.a) 'Ben uyuduktan sonra kalkıyorum ve aynı zamanda kalkışımdan elde ettiğim sevabı uykumdan da umuyorum'. Aralarında cereyan eden bu hâdise Hz. Peygamber'e intikal ettiğinde, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: 'Muaz, senden (Ebu Musa'dan) daha fakih ve daha anlayışlıdır'.(53)
Uyku Âdâbı
Uykunun on âdâbı vardır.
1. Abdest almak ve misvak kullanmak, Hz. Peygamber (s.a) bu hususu şöyle izah buyurur:
Kul tahâret üzerine uyuduğu zaman, ruhu arşa doğru yük-seltilip götürülür. Bu bakımdan görmüş olduğu rüyalar doğrudur. Eğer tahâret üzerine uyumazsa ruhu arşa varmayı beceremez. İşte onun görmüş olduğu rüyalar Adğâs'ulAhlâm denilen (saçma sapan) rüyalardır ve doğru olamaz.(54)
Bu hadîsi şerifteki 'taharet'ten zâhir ve bâtın tahâreti kastedilmiştir. Bâtınî tahârete gelince, gayb perdelerinin inkişafında tesir edicidir.
2.Baş ucuna misvakını ve abdest suyunu akşamdan hazırlayıp
bırakmalıdır. Uyandığı zaman, ibâdete kalkmaya niyet etmelidir.
Her uyandığında misvak kullanmalıdır. Seleften bazıları böyle hareket ederdi, Hz. Peygamber her gece, gerek uyuduğu ve gerek uyandığı zamanlarda birkaç defa misvak kullanırdı. Eğer geceleyin kalkıp abdest alma imkânı yoksa hiç olmazsa âzalarını su ile meshetmelidir. Böyle yapması müstehabdır. Eğer böyle yapacak suya sahip değilse kalkıp yatağında birazcık olsun oturmalıdır.
Yüzünü kıbleye çevirerek, zikir, duâ, Allah'ın nimetlerini ve kudretini düşünmekle meşgul olmalıdır. Çünkü böyle yaptığı takdirde,bu yaptığı kendisi için gece ibadetinin yerine geçmiş olur. Zira Hz.Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kim geceleyin kalkıp namaz kılmak niyetiyle yatağına gi-rerse, uyku kendisine galebe çalıp, tâ sabaha kadar uyan-masa bile niyet ettiği kendisi için yazılır ve uykusu da Allah'tan kendisine ihsân edilen bir sadaka olur.(55)
1.Vasiyet etmek isteyen bir müslüman, vasiyetini yazdırıp
yastığının altına koyarak uyumalıdır. Çünkü hiç kimse uykuda ölmeyeceğinden emin değildir. Vasiyetsiz ölen bir müslüman ise berzah âleminde kıyâmete kadar konuşamaz bir şekilde kalır.
Ölüler (ruhlar) onu ziyâret ederler ve onun yanında konuşup dururlar.O ise konuşamaz.Bunun üzerine gelen ölülerin bazısı bazısına 'Şu miskin adam vasiyetsiz ölmüştür'derler.Vasiyet yapmak,aniden ölmek korkusundan ötürü müstahabdır.Aniden ölüm ise,müminler için kolaylıktır. Ancak sırtı zulüm yükleriyle
büklüm büklüm olmuş ve ölüme hazırlıklı olmayan kimseler için tehlikelidir.
2.Her günahtan tevbe ederek, bütün müslümanlar için kalbini
tertemiz yaparak, hiçbir kimseye zulmetme niyetini nefsinde beslemeyerek, uyandığı takdirde herhangi bir günâhı yapmaya azimli olmayarak uyumalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Herhangi bir kimseye zulmetmeye niyet etmeden ve her-hangi bir kimseden buğzetmeyerek yatağına girip uyuyan bir kimsenin daha önce işlediği günâhı affolunur.(56)
1.Yumuşak döşekleri sermek suretiyle fazla konfora kaçma-
malıdır. Aksine ya onları tamamen terketmeli veya hiç olmazsa bu durumda normal hareket etmelidir. Çünkü selef-i salîhinin bir kısmı uyku için sergi sermeyi kerih görerek, bunu külfete girmek saymışlardır. Ashâb-ı suffe (r.a) ise, tenleriyle toprak arasına herhangi bir sergi yaymazlardı. 'Biz topraktan yaratıldık ve ona dö-
neceğiz' derlerdi. Aynı zamanda böyle yapmayı kalpleri için daha ince, tevazû için daha uygun görürlerdi. Bu bakımdan eğer herhangi bir müslümanın nefsi böyle yapmasına müsamaha göstermezse, hiç olmazsa ifrata kaçmaksızın normal bir şekilde hareket etmelidir.
2.Uyku iyice ağırlık vermedikçe uyumamalıdır. Gecenin so-
nunda kalkıp ibadet yapmaya yardım olsun diye uykuyu celbetmek durumu hariç,normal bir şekilde kendisini uykuya zorlamamalıdır. Zira selef-i Sâlihîn uyku galebe çalmadıkça uyumazlardı.
İyice acıkmadan da yemek yemezlerdi.Zaruret olmadıkça da
konuşmazlardı. İste bu sırra binaen Allah Teâlâ selef-i sâlihîni geceleyin az uyurlar diye tavsif etmektedir. Eğer uyku, namaz ve zikir esnasında galebe çalıp kişi ne dediğini anlamayacak bir şekilde uyuklarsa, o zaman dediklerini idrâk edecek hâle gelinceye kadar uyumalıdır.
İbn Abbas (r.a) oturarak uyumayı kerih görüyordu. Nitekim bir haberde de şöyle buyurulmuştur:
Gecenin zahmetlerine katılmayınız!(57)
Hz. Peygamber'e denildi ki: 'Filân kadın bütün gece ibadet ediyor. Uyku galebe çaldığı zaman uyumamak için bir ipe tutunuyor'. Rasûlullah, kadının bu filini yasaklayarak şöyle buyurmuştur: 'Herhangi biriniz geceleyin mümkün olduğu kadar ibâdet edip namaz kılsın. Ne zaman uyku kendisine galebe çalarsa hemen uyusun'.(58)
Gücünüz yettiği kadar amel ve ibâdet yapın; zira siz usan-madıkça Allah usanmaz.(59)
Bu dinin en hayırlısı, en kolay olanıdır.(60)
Hz. Peygamber'e denildi ki: 'Filan zat, uyumadan namaz kılıyor. İftar etmeden üst üste oruç tutuyor? Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: Takat ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem de iftar ederim. Benim sünnetim (yolum) budur, Bu bakımdan bu yoldan yüz çeviren biri varsa, o benden değildir.(61)
Şu din ile gücünüzün yetmediği derecede mücadele etmeyin, (tâkatinizin fevkinde yük yüklenmeyin) Çünkü bu din metin ve sarsılmaz bir dindir. Bu bakımdan onun sonunu getirmek gayesiyle çabalayan bir kimseyi bu din mağlup eder. O halde (fazla yapmak sûretiyle) nefsini Allah'a ibâdetten soğutup usandırma!(62)
7.Yüzünü kıbleye çevirerek uyumaktır. Uyku hâlinde kıbleye
yönelmek iki çeşittir:
a)Can çekişenin yönelmesi gibi yönelmektir ki, bu durum sırtüstü uzanarak ensesine dayanmak sûretiyle olur. Bu gibi yöneliş,kişinin yüzü ve ayaklarının iç kısmını kıbleye yöneltmek sûretiyledir.
b)Mezarda olduğu gibi kıbleye yönelmektir. Şöyle ki: Bir
yanının üzerine uzanmalı ve bedeninin yönüyle beraber yüzü
kıbleye dönük olmalıdır. Bu durum ancak sağ tarafı üzerine uyuduğu zaman mümkün olur.
8.Uyku ânında duâ etmektir: Şöyle demelidir: 'Ey rabbim!
Senin isminle yanımı yere koyuyorum ve yine senin isminle yanımı kaldırıyorum...'
Dualar kitabında geçen bu hadîste bildirilen duayı oku-malıdır.(63)
Bu konuyu ilgili belirli ayetleri Âyet'el-Kürsi, Bakara'nın son ayeti gibi okumak müstehabdır. Bakara sûresinin 163 ve 164. ayetlerini okumak da müstehabdır; zira denilmiştir ki: 'Bu ayeti uykuya hazırlandığında okuyan bir kimseyi Allah Teâlâ korur ve o kimse hiçbir zaman Kur'an'ı unutmaz olur'. A'raf sûresinin 54, 55 ve 56. ayetlerini okumalıdır ve yine İsrâ sûresinin 110 ve 111. ayetlerini de okumalıdır. Zira bu ayetleri okuyan bir kimsenin elbisesi ile bedeni arasına bir melek girer. O meleğin vazifesi;onu korumak ve onun için af dilemektir. Uykuya hazırlandığı zaman Muavvizeteyni okuyup ellerine üfürmeli ve elleriyle yüzünü ve bedenini meshetmelidir. Zira Hz. Peygamberin böyle yaptığı rivayet edilmiştir.(64)
Kehf sûresinin başından on, sonundan da on ayet okumalıdır. Fakat bu ayetler, geceleyin kalkıp, ibâdet etmek için uyanılsın diye okunur. Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: 'Kâmil akla sâhip olan bir kişi zannetmem ki, Bakara sûresinin sonundan iki ayeti okumadan uyusun'.
Uyumak isteyen kişi, aynı zamanda yirmibeş defa 'Sübhanallah velhamdülillâh velâ ilâhe illâllah vallahu ekber' (Allah her türlü eksiklikten uzak ve münezzehtir. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah herşeyden daha yücedir) demelidir.
Bu dört kelimenin her birini yirmibeşer defa okumak suretiyle yüz'e tamamlamalıdır.
9. Uykuya hazırlandığı zaman uykunun bir nevi ölüm olduğunu hatırlaması gerektiği gibi uyanmanın da bir nevi yeniden diriliş olduğunu hatırlamalıdır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah öleceklerin (ölümünü takdir ettiği kimselerin) ölümleri ânında, ölmeyenlerin de uykuları esnasında bilinçlerini alır.(Zümer/42)
Allah O'dur ki, sizleri geceleyin uyutarak öldürür (ölü gibi yapar).(En'am/59)
İşte dikkat edilirse Allah Teâlâ bu ayeti celîlede uykuya 'ölüm' adını vermiştir. Nasıl ki uyanık bir insana birtakım manzaralar görünür de onların hiçbirisi onun uykudaki hâline uygun düşmezse, aynen onun gibi haşre gönderilen bir insan dünyada düşünemediği ve gözüyle görmediği şeylerle karşılaşır ve onları görür. Ölüm ile hayat arasında köprü vazifesini gören berzah misaline benzer.
Lokman Hekim oğluna 'Ey oğlum! Eğer sen ölümden şüphe ediyorsan uyuma' demiştir. Bu bakımdan uyumak mecburiyetinde olduğun gibi, ölmek mecburiyetindesin. Eğer sen ölümden sonra dirilmekten şüphe ediyorsan uyanma. Bu bakımdan, nasıl ki, uykudan sonra uyanırsan aynen onun gibi ölümden sonra da haşrolunacaksın.
Kâ'bu'l-Ahbar şöyle demiştir: 'Uyuduğun zaman sağ yanının üzerine uzan. Yüzünle kıbleye dön. Zira uyku ölümdür'.
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: Allah Rasûlü (s.a) uyumak istediği zaman en son olarak yanağını sağ elinin üzerine koyar ve kendisini o gecede ölmüş kabul ederek şöyle buyururdu: Ey Allahım! Ey yedi göğün ve yüce arşın yoktan var edicisi ve rabbi! Ey bizim ve herşeyin rabbi ve mâlikî!..
Biz, bu duayı Dualar bölümünde zikretmiştik. Bu bakımdan müslüman bir kula gereken vazife; uyumak istediği anda üç şeyi tedkik ve teftiş etmesidir: a) Neyin üzerinde uyumaktadır? b) Kendisinde galip bulunan durum nedir? Acaba Allah'ın sevgisi, Allah ile kavuşmanın muhabbeti mi kendisine galiptir veya dünyanın sevgisi mi? c) Kesinlikle bilmelidir ki, kendisinde galip olan durum neyse onun üzerinde ölecektir ve neyin üzerinde ölürse onun üzerinde de dirilecektir. Zira kişi kimi sever ve neyi severse onunla beraberdir.
10. Uyandığı zaman dua etmektir. Bu bakımdan uyandığı za-manlarda; yatağında döndüğü zamanlarda ve hangi şekilde olursa olsun her uyanışında Hz. Peygamberin (s.a) dediklerini söylemelidir.
Gaffâr, azîz, göklerin ve yerin ve aralarındaki varlıkların yoktan varedicisi, kahhâr ve bir olan Allah'tan başka hak ilah yoktur.65
Müslüman bir kimse var kuvvetiyle şu durumu elde etmeye çalışmalıdır: Uykuya hazırlandığı vakitte, kalbine en son gelen fîkir, Allah'ın zikri olmalıdır. Uyandığı vakitte de kalbine en önce gelen şey yine Allah'ın zikri olmalıdır. Böyle olması Allah'ı sevmenin alâmetidir. Zira hu iki vakitte ancak kalbe hâkim bulunan durum kalpte bulunur. Bu bakımdan müslüman, kalbini bu iki vakitte denemelidir. Zira kalbin böyle olması, muhabbetin ve sevginin alâmetidir. Bu alâmet, öyle bir alâmettir ki, kalbin en derininde inkişaf eder. Bu zikirlerin müstehab olması kalbi Allah'ın zikrine doğru sürüklemek içindir. Bu bakımdan kalkmak için uyandığı zaman şöyle demelidir: Hamd, bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a mahsustur. Ölümden sonra haşrolunmamız onun huzurunadır ve böylece uyanma ânında okunan duâları sonuna kadar daha önce zikrettiğimiz gibi okumalıdır.
IV.Vird
Gecenin birinci yarısı geçtikten sonra başlar, tâ gecenin altıda biri kalıncaya kadar devam eder. Böylece gecenin altıda biri kaldığı zaman kul, teheccüd namazını kılmaya kalkmalıdır. Bu bakımdan teheccüd ismi uykudan sonra yapılan ibâdete tahsis edilmiştir. Bu vird gecenin yarısıdır. Gündüzün yarısı olan zevalden sonraki virde benzer. Allah Teâlâ (c.c) Dûha sûresinde bu virde yemin ederek şöyle buyurmuştur: 'Karanlık çöküp de sükûn bulduğu zaman geceye andolsun'. Gecenin sükûnu demek, bu vakitte sessizliğe kavuşması demektir. Bu bakımdan bu vakitte hiçbir göz bulamazsın ki, uyur olmasın. Ancak kendisini ne uyku ve ne de uyuklama tutmayan, hayy ve kayyûm olan Allah müstesnadır...
Denildiğine göre, ayetteki 'İza secâ' ibaresinin mânâsı 'uzayıp gittiği', veya 'zifiri karanlık çöktüğü zaman' demektir.
Gecenin hangi vaktinin daha dinlendirici gecenin hangi za-manının duâ için daha faziletli olduğu sorulduğunda, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Gecenin ortası...'
Hz. Dâvud (a.s) şöyle sorar:
-Ey rabbim! Ben sana kulluk yapmayı istiyor ve seviyorum. Bu bakımdan hangi vakit daha faziletlidir?
Allah Teâlâ da vahiy göndererek şöyle buyurur:
-Ey Dâvud! Gecenin başlangıcında ve sonunda ibâdete kalma.
Zira gecenin başlangıcında ibâdete kalkan sonunda uyur kalır.Sonunda kalkan bir kimse de başlangıcında kalkamaz. Fakat sen gecenin ortasında kalk ki sen benim (cemâlimle) ben de (ilmimle) seninle başbaşa olalım ve o zaman ihtiyaçlarını bana (dergâh-ı iz-zetime) yükselt!
Hz. Peygamber'e gecenin hangi vaktinin daha faziletli olduğu sorulduğunda, 'Gecenin ikinci yarısı...' cevabını vermiştir.(66)
Gecenin sonunda arşın ihtizaza geldiği, Adn cennetlerinden güzel kokuların yayıldığı ve her türlü eksiklikten yüce bulunan ve cebbar olan Allah'ın en yakın göğe keyfiyeti bilinmeyen bir şekilde indiği ve buna benzer mânâlar hakkında haberler vârid olmuştur.(67)
Bu virdin tertibi şöyledir: Uyandığı zaman okunması gereken duâları bitirdikten sonra daha önce geçtiği gibi sünnet, âdâb ve duâlarına riâyet ederek abdest almalıdır. Sonra seccadesinde kıbleye yöneldiği halde şöyle demelidir:
Allah herşeyden kesinlikle yücedir. Çokça hamd Allah'a mahsustur. Sabah akşam Allah'ı her türlü eksiklikten ten-zih ederiz.
Bunu söyledikten sonra, on tesbih, on hamd, on tehlil getirmelidir. Bunların akabinde şöyle demelidir:
Allah herşeyden yücedir. Melekût ve ceberût sâhibidir. Kibriyâ, azamet, celal ve kudret sâhibidir.
Rasûlullah'tan (s.a) teheccüd namazına kalkarken okuduğu rivayet edilen şu kelimeleri okusun:
Ey Allahım! Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin nûrlandırıcısısın. Hamd sana mahsustur, sen yerin ve gök-lerin ışıklandırıcısısın. Hamd sana mahsustur, sen yerin ve göklerin rabbisin. Hamd sana mahsustur, çünkü yeri, gök-leri, yerde ve gökte olanları ve onların üzerinde yaşayanları idare eden sensin. Hak, ancak sensin ve sendedir. Cennet, cehennem, haşir, peygamberler ve Hz. Muhammed Mustafa (s.a) haktır.
Ey Allahım! sana teslim oldum, sana iman ettim, sana te-vekkül ettim, sana yöneldim, seninle hasmıma karşı çıktım. Mahkememi sana getirdim, beni bağışla. Daha önceden ve gelecekte gizlice ve açıkta yaptıklarımı ve israflarımı bağışla. İnsanı hayra ileten ve günahtan alıkoyan ancak sensin. Senden başka ilah yoktur.
Ey Allahım! Nefsime takvâsını ihsan et. Nefsimi her türlü eksiklikten temizle. Çünkü sen temizleyicilerin en hayırlısısın. Nefsimin velisi ve mevlâsı sensin.
Ey Allahım! Beni amellerin en iyisine hidâyet et. Çünkü amellerin en iyisine ancak sen hidâyet edersin. Benden amellerin kötüsünü uzaklaştır. Çünkü amellerin kötüsünden uzaklaştıran ancak sensin. Fakir ve ümitsiz bir kimsenin isteyişi ve yalvarışıyla senden ister ve yalvarırım. Zelil bulunan ve rahmetine muhtaç olan bir kimsenin duası ile seni çağırırım. Bu bakımdan ey rabbim, duanla beni şakî kılma benim hakkımda şefkatli ve rahmet edici ol. Ey ve-renlerin en hayırlısı ve cömerdlerin en cömerdi!(68)
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) geceleyin namaza kalktığında namazına şu şekilde başlar ve devam ederdi:
Ey Allahım! Cebrâil, Mikâil ve İsrâfil'in rabbi, göklerin ve yerin yoktan vâr edicisi, gaybın ve hâzırın bilicisi, sen kullarının ihtilâf ettikleri hususlarda onların arasında hüküm verirsin. İzninle ihtilâf vâki olan hakikate beni hidâyet eyle. Zira sen, dilediğin kulunu dosdoğru yola hidâyet edersin.(69)
Sonra namazına başlar hafifçe iki rek'at kılar, sonra müm-kün olduğu kadar ikişer rek'at namaz kılmaya devam ederdi. Eğer daha önce vitir namazını kılmamışsa, teheccüd namazını vitir ile kapatırdı.(70)
İki namazın arasında yüz tesbih okumak sûretiyle fasıla vermek müstehabdır. Böyle yapmanın hikmeti; istirahat etmesi ve namaza karşı şevkinin artmasıdır.
Hz. Peygamber'den gece namazı hakkında en sahih rivâyet şöyledir:
Rasûlullah (s.a) ilk başta hafifçe iki rek'at kılardı. Daha sonra oldukça uzun iki rek'at kılardı. Bu iki rek'atten sonra onlardan daha kısa olan iki rek'at kılardı. Daha sonra tedrici bir şekilde kıldığı namazları bir öncekinden daha kısa olarak kılardı. Onüç rek'atı tamam edinceye kadar böyle devam ederdi,
Hz. Âişe'ye Rasûlullah'ın gece namazında sesli mi, sessiz mi okuduğu sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: 'Bazen sesli, bazen de sessiz okurdu'.(71)
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Gece namazı ikişer rek'at kılınır, ne zaman ki sabah olacağından korkarsan, o zaman tek bir rek'at daha kılarak sona erdir.(72)
Akşamın üç rek'at namazı, gündüzün namazını tekleştirdi. Bu bakımdan siz de gece namazını tekleştiriniz.(73)
Hz. Peygamber'den (s.a) gece namazı hakkında sahih olarak rivayet edilen hadîslerin çoğunda onüç rek'at kıldığı keyfiyeti vârid olmuştur.(74)
Bu rek'atlarda Kur'an'dan olan evrâdını veya muayyen sûre-lerden kendisine daha kolay gelen âyetleri okuyordu. Rasûlullah'ın okudukları, bu virdin hükmündedir. Gecenin son altıda birine yakındır.
V. Vird
Gecenin son altıda biridir ve bu vakit seher vaktidir. Çünkü Allah Teâlâ 'Onlar seher zamanında istiğfar ederler' (Zâriyat/18) buyurmaktadır.
İstiğfar etmenin mânâsının, namaz kılmak olduğu söy-lenmiştir. Çünkü namazda istiğfar da vardır, Bu vakit, gece meleklerinin nöbet değiştirme vakti olan Fecr'e yakındır. Bu vakitte gündüz nöbetçisi olan melekler gelip nöbeti devralırlar.
Selmân-ı Fârisî (r.a) Ebu Derdâ'nın ziyaretine geldiği gece. Ebu Derdâ'ya bu virdi okumasını tavsiye etti. Aralarındaki konuşma uzun bir hadîste bildirilmiştir. Fakat bu hadîsin sonunda râvi diyor ki: Gece olduğu zaman, Ebu Derdâ namaz kılmak üzere kalkmak istedi. Bunu gören Selmân (r.a) Ebu Derdâ'ya şöyle dedi. 'Uyu!' Bunun üzerine Ebu Derda, uyudu. Biraz sonra geceyi ihyâ etmek için kalkmak istedi. Yine Selmân, kendisine 'uyu' dedi. O da uyudu. Sabah yaklaştığı zaman Selmân, Ebu Derdâ'ya 'İşte şimdi kalkabilirsin' dedi. İkisi birden kalktılar ve namaz kıldılar. Bu sırada Selmân, Ebu Derdâ'ya şöyle demiştir: 'Nefsinin sende hakkı vardır. Senin misafirinin ve aile efradının sende hakkı vardır. Bu bakımdan her hak sâhibine hakkını ver..
Selmân'ın Ebu Derdâ'ya böyle demesinin hikmeti şudur: Ebu Derdâ'nın hanımı, Selmân'a Ebu Derdâ'nın geceleyin hiç uyu-madığını (ve ehliyle yatağa bile girmediğini) söylemişti.
Râvî diyor ki; ertesi gün, Selmân ile Ebu Derdâ beraberce Allah'ın Rasûlü'ne geldiler. Hâdiseyi olduğu gibi naklettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) 'Selmân doğru söylemiş' dedi.
İşte beşinci vird budur. Beşinci virdde fecr'in doğuşundan korkulduğu zaman, sahur yemek müstehabdır. Bu iki virdde (dördüncü ve beşinci virdlerde) kişinin vazifesi, namaz kılmaktır. Fecr doğunca, gecenin virdleri sona erer ve gündüzün virdleri başlar. Bu nedenle kalkıp, fecrin iki rek'at namazını kılmalıdır.
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında dahi tesbih et.(Tûr/49)
Allah Teâlâ bu ayetle, bu iki rek'atı kasdetmektedir. Bu namazı kıldıktan sonra 'Allah, kendisinden başka ibâdete müstehak bir varlık olmadığını delillerle açıkladı. Meleklerle, ilim sâhipleri de adâlet ve hak üzere durarak buna şâhidlik ettiler' (Âlu İmrân/18) ayetini okuyup sonra şöyle demelidir:
Allah'ın kendi nefsi için şâhidlik yaptığına, meleklerinin ve yarattıklarından ilim sâhiplerinin zat-ı ulûhiyyeti için şâhidlik ettikleriyle ben de şâhidlik ederim. Bu şahidliğimi Allah nezdinde emânet olarak bırakırım. Bu şâhidliğim, benim Allah nezdindeki emânetimdir. Allah Teâlâ'dan isteğim, beni bu şâhidlik üzerinde öldürünceye kadar onu korumasıdır.
Ey Allahım! Bu şâhidliğin yüzü suyu hürmetine benden günahları düşür. Bu şahidliği, nezdinde benim için azık yap. Bu şahidliğimi zâyi olmaktan koru ve beni bu şahidlik üzerinde öldür ki, onunla senin huzuruna gelip değiştirmeksizin o huzurla şerefleneyim.
İşte kullar için virdlerin tertibi böyledir. Selef-i Sâlihîn bu virdlerle beraber hergün de dört şeyi bir araya getirmeyi müstehab görürlerdi:
a)Oruç tutmak,
b)Az da olsa sadaka vermek
c)Hastaları ziyaret etmek
d)Cenâze merasimlerinde hazır bulunmak
Çünkü bir haberde şöyle denilmiştir:
Cenâzeye gitmeyi, hasta ziyareti yapmayı, sadaka vermeyi ve oruç tutmayı bir günde yapan bir kimsenin günahları affolunur.(75)
Diğer rivayette: 'Bunları yapan, cennete girer' buyrulmaktadır. Eğer bir kısmını yapar, diğerini yapmaktan âciz kalırsa, niyetine göre hepsinin ecrini almış olur.
Selef-i Sâlihîn, bir parça ekmek veya sıla-i rahim yapmak veyahut bir hurma vermek sûretiyle de olsa sadaka vermedikleri bir günü kerih görürlerdi.Çünkü Hz, Peygamber (s.a)şöyle buyurmuştur:
Kişi, kıyâmet gününde insanların mahkemesi bitinceye ka-dar sadakasının gölgesinde durur.(76)
Bir hurmanın yarısıyla da olsa ateşten korununuz.(77)
Aişe validemiz, kapısına gelen bir dilenciye bir tane üzüm verdi. Dilenci de o üzümü Âişe vâlidemizden aldı. Âişe validemizin yanında oturanlar, onu az görerek bakıştılar. Bunun üzerine Âişe validemiz 'Size ne oldu? Neden birbirinize bakıyorsunuz? Muhakkak ki, bu bir tanecik üzümde birçok hassalar vardır' dedi.
Selef-i Sâlihîn, dilenciyi boş çevirmeyi hoş görmezdi. Çünkü Hz. Peygamber'in ahlâkından birisi de hiç kimseyi boş çevirmemektir. Görülmüş değildir ki, bir kimse Rasûlullah'tan birşey istesin de 'Hayır' cevabını alsın.(78) Ancak Hz. Peygamber, isteyene birşey vermeye muktedir olmadığı zamanda sükût ederdi. Haberde denilmiştir ki:
Ademoğlu, cesedinin her mafsalı üzerinde bir sadaka ge-rektiği hâlde sabahlar. Halbuki insanoğlunun iskeletinde
üçyüzaltmış mafsal vardır. (Her bir mafsal üzerinde bir sa-daka vardır).(79)
Devamla Rasûlullah şöyle buyurmuştur; 'Emr-i bi'l-mâ-rufu yapman sadakadır. Kötüyü yasaklaman sadakadır. Zayıfın yükünü taşıman sadakadır. Doğru yolu göstermen sadakadır. Yoldan geçenlere eziyet veren şeyleri kaldırman sadakadır'.
Tesbih ve tehlillerin bile sadaka olduğunu zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: 'Kuşluk vaktinin iki rek'at namazı, bütün bunları içerisine alır'.
38) Müellif bu hadîsi İbn Ebî Ziyad'ın Rasûlullah'a isnad ettiğini söylüyorsa da, İmam Irâkî'ye göre bu hadîsi Rasûlullah'a isnad eden İsmail b. Ebî İyad'dır. Çünkü Deylemî Müsned'ül-Firdevs'te İsmail b. Ebî Ziyad'ın rivayetinden bu hadîsi nakleder. O Â'meş'ten, o Ebu'1-Ulâ el-Anberî'den, o da Selman'ı Fârisî'den rivayet etmektedir.
39)Tirmizî
40)Tirmizî
41)Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî
42)İmam Ahmed ve Bezzar, (Hz. Ali'den zayıf bir senedle)
43)Müslim ve Buharî
44)Müslim ve Buharî
45)Müslim ve Buharî
46)Bu Abid b. Amr'ın veya İbn Abbas'ın sözünden alınmış bir hükümdür.
Bkz. Buharî ve Beyhakî
47)Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî
48)Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulûb
49)Müslim ve Buharî
50)Buharî
51)İbn Mübârek, Beyhâkî ve Taberâni
52)Oruç bölümünde zikredilmişti.
53)Müslim ve Buharî, (Ebu Musa'dan)
54)Daha önce geçmişti.
55) Nesâî ve İbn Mâce, (Ebu Derdâ'dan sahih bir senedle)
56) İbn Ebi Dünya, (Enes'ten)
57)Deylemî, (Enes'ten zayıf bir senedle)
58)Müslim ve Buharî, (Enes'ten)
59)Müslim ve Buharî, (Hz. Âişe'den)
60)İmam Ahmed
61)Nesâî
62)Buhârî
63)Beyhâkî
64) Müslim ve Buharî, (Hz. Âişe'den)
65) İbn Sinnî ve Ebu Nuaym
66)İmam Ahmed ve İbn Hibban
67)Ebu Dâvud
68)Müslim, Buharî, İmam Ahmed, Tâberânî
69)Müslim
70)Müslim, (Zeyd b. Halid'den)
71)Ebu Dâvud, Nesâi ve İbn Mâce
72)Müslim ve Buharî
73)İmam Ahmed
74)Daha önce geçmişti.
75) Müslim, (Ebu Hüreyre'den)
76)Zekât bölümünde geçmişti.
77)Zekât bölümünde geçmişti.
78)Müslim