FETVA VERMEDE ÖLÇÜ

Fetva verme mevkîinde veya dirayetinde bulunan kimsenin dikkat etmesi gereken dînî ölçüler vardır. Kendisinden bir mesele sorulan şahıs, bu hususlara dikkat etmelidir. Zirâ ehliyetsiz olarak verilen cevap , soru sahibini yanılttığı gibi, bir çok kimsenin o yanlış cevapla amel etmesine sebep olabilir. Bundan başka, verdiği yanlış fetva ile kendisini huzur-ı ilâhide sorumluluk altına itmiş olur. Bu ciheti dikkate alan bir ilim adamı, kendisine bir mesele sorulduğunda şu hususlara dikkat et-melidir:

a) Fetva isteyen kimsenin sorusunu iyi anlamaya çalışmalıdır:
Verilecek cevabın doğruluğunda sorunun iyi anlaşılmasının ehemmiyeti izaha hacet bırakmayacak derecede açıktır. Mâhiyeti iyi anlaşılmayan veya yanlış anlaşılan bir sualin cevabı -çok kere- yanlış olur.

b) Sorulan meseleye cevap vermekte acele etmemelidir:
İmam Mâlik, sorulan hususun cevabında acele etmeyi kerih görür; isabetli bir fetva için düşünmeye ve zaman kazanmaya çalışırdı. Bu maksatla, çok kere soru sahibine "Lâ edrî = Bilmiyorum" derdi. Bu çekingenliğinin sebebini soranlara, "ilmin kalkanı, bilmiyorum (kelâmı) dır" (1) karşılğını verirdi.

Bu kudretli müctehit, "Bilmiyorum"dediğinde, "Bu, hafif bir meseledir" diyenlere öfkelenir ve "İlimde hafif (sayılacak) bir şey yoktur" (2) derdi.
Süfyân bin Uyeyne, "fetvaya en fazla cesaret gösteren, ilim cihetinden (müktesebâtı) en az olan kimsedir" diyerek etrafındakileri ikaza çalışırdı. İmâm-ı Âzam Ebû Hanife, "îlmin kaybolmasından dolayı Allah Teâlâ'dan korkmasaydım fetva vermezdim. Bu durum onlara kolaylık bana da ağır bir yük olurdu" (3) demiştir.

c) Vereceği fetvayı muteber kaynaklardan aramalıdır:
Hanefî mezhebine mensup bir müftü, kendisinden sorulan bir meselenin cevabını "Zâhir'ür-rivayet" denilen muteber kitaplardan arayıp bulmaya çalışmalıdır. Zirâ bu kitaplardaki hükümler, tevâtür yoluyla sabit bulunmaktadır. Şayet bu eserlerde İmâm Ebû Hanife 'den bir cevap nakl olunmamış ise, İmâm Ebû Yusufun cevabını araştırmalıdır. Bu İmamdan da bir nakil yok ise İmâm Muhammed'in ictihâdını araştırıp sorulan fetvayı onunla cevaplandırmalıdır.

Sorulan fetva ile ilgili olarak birkaç cevap bulunsa, onların içinden hangisi fukahâ arasında "müftâbih" (kendisi ile fetva verilen) veya muhtâr (tercihe şâyan görülmüş) ise, soruyu onunla cevaplandırmalı; kendi reyine göre fetva vermeye kalkışmamalıdır. Fetva vermeye ehliyeti bulunan bir kimsenin, iki hükümden hangisinin râcih olduğuna bakmadan rastgele birisiyle fetva vermesinin câiz olmadığında ulemânın icmâı vardır (4).

d) Yazı ile sorulan bir hususa yazı ile fetva vermelidir:
Bu yolda verilecek fetvada, soruların sırasına uygun olarak cevap vermeli; sorularda tafsilat olmuşsa mutlak ve muğlak bir ifade kullanmamalıdır.

e)Soru sahibinin anlayışı kıtsa sabırla meseleyi ona izaha çalışmalıdır:
Her ferdin kavrayış ve anlayış derecesi aynı değildir. Bu itibarla temkinli ve sabırlı hareket etmeli; fetva soranın neyi anlamak istediğini iyice kavramalı ve cevabını da onun anlayabileceği şekilde izah etmelidir.

f) Allah'a sığınarak ve besmele çekerek fetva vermelidir:
Yapılması düşünülen iş, dînî bir vazife olduğundan, şeytanın yanıltmasından Cenâb-ı Hakk'a sığınmalı; "eûzü" ve "besmele" çekerek Tâhâ sûresinin "Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver" mealindeki 25. âyetini okumalı ve "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" demelidir (5).

g) Fetva almak için gelenlerin cevabında sıraya riayet etmelidir:
Sebepsiz bir tercih yapmış olmamak ve hakkâniyeti gözetmek için, cevapta halkın geliş sırasını dikkate almalıdır. Önce gelen bilinemiyorsa, kura ile sıralama yoluna gidilmelidir. Fetva soranlar çok ise onların arasında kadın ve yolcu olarak bulunan kimselere öncelik tanınmalıdır. Meğerki kadın ve yolcular müteaddit olsun. O takdirde gelişine göre cevapta sıra gözetilmelidir.

(1) Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiye Kamusu, c, 1, sh. 400.
(2) Adâb-ı Fetva ve'l-müftî ve'l-müstefti, sh. 16.
(3) Aynı eser ve aynı sayfa.
(4) Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiye Kamusu, c. 1, sh. 253.
(5) Âdâb-ı Fetva ve'i-Müfti ve'l-Müsteftî, sh. 43.