TESETTÜRDE ÖLÇÜ
Namazda veya diğer zamanlarda tesettürün ehemmiyeti, izaha hacet bırakmayacak derecede açıktır. Meselenin ehemmiyet arz eden yönü, bu mükellefiyetin İslâmî ölçülere uygun biçimde yerine getirilmesidir. Tesettür, erkekte ve kadında olmak üzere başlıca iki kısma ayrılmaktadır. Biz, kadının yabancı erkeklere karşı tesettürünün nasıl yapılması gerektiğini ele almak istiyoruz. Müslüman bir kadın, avret sayılan uzuvlarını kapatmakta şu ölçülere dikkat etmelidir:
a) Elbise veya başörtüsü kalın dokunuşlu olmalıdır.
Vücudun mahrem yerlerini örtmekte kullanılan kumaş, altını göstermeyecek kalınlıkta olmalıdır. Tül ve benzeri ince dokunuşlu bezlerden elbise yapılmamalı ve bunlar başörtüsü olarak kullanılmamalıdır. Bunlara sarınıp bürünen bir kadının çıplaktan pek farkı yoktur.
Asr-ı saadetten ve Peygamber (s.a.v.)'in yakınlarından iki örnek vermek suretiyle mevzumuzu vesikalandırmak istiyoruz: Ebû Bekir (r.a.)'in kızı bulunan Esmâ (r.a.), üzerinde ince elbiseler bulunduğu halde, Resulullah (s.a.v)'in huzuruna girmişti. Resul-i Ekrem, hemen yüzünü ondan başka tarafa çevirdi ve "Ya Esmâ! Bir kadın hayız (görecek çağ)a ulaştığında şundan ve şundan başka (bir yerinin] görülmesi iyi olmaz" buyurarak, yüzüne ve iki eline işaret etti(1).
Ebû Bekir (r.a.)'in oğlu bulunan Abdurrahman'ın kızı Hafsa, Peygamber (s.a.v.)'in zevcesi (ve gelen kızın halası) bulunan Aişe (r.a.)'nin huzuruna gelmişti. Hafsa'nın üzerinde ince bir başörtüsü bulunuyordu. Aişe (r.a.) onu alıp yırttı ve kalın (dokunuşlu) bir başörtüsü verdi (2).
Mevzuya daha fazla açıklık kazandırmak bakımından diğer bir hadis meâlinden dikkat çekici şu ifadeleri tetkikinize sunmak isteriz: "Giyinmiş (olduğu halde) çıplak kadınlar" (3). Bu ifade, ince dokunuşlu şeyler giyen kadının çıplak hükmünde olduğunu tesbit eden bir beyan olmaktadır.
b) Elbise çok dar olmamalıdır.
Vücud hatlarını belli edecek derecede daracık bir elbise, İslâmî öl-çülere uygun bir giyecek değildir. Elbisenin göreceği vazife, sadece te-ni örtmek değil, şehvanî hisleri tahrik etmeme özelliğine sahip olması-dır. Böyle bir elbise ile, zaruret halinde, namaz kılınabilirse de erkekle-rin karşısına çıkılamaz.
c) Erkek libası giymemelidir.
Kadın; kendisine farz olan tesettürü, kendi arzusuna göre değil, İslâmî ölçülere uygun olarak yapmalıdır. Zira "Resûl-i Ekrem (s.a.v.), kadın elbisesi giyen erkeğe de, erkek libası giyen kadına da lanet etmiştir" (4).
Erkeklerin erkeklere karşı olan tesettüründe göbekten diz kapağının altına kadar olan kısmı örtme zarureti vardır. Hamama girerken, tedavi maksadı ile dizlerini kuma gömdürürken, güreş meydanlarında kısbet giyerken bu ölçünün dışına çıkmamalıdır.
Hamamlarda "kirlerimi çıkartacağım" diye dellâkı çağırıp ve üzerindeki peştemali dizlerinden yukarı sıyırıp vücudunu keseletmek, kesinlikle caiz değildir. Peygamber (s.a.v.), ashabtan Ma'mer (r.a.)'in yanma uğramıştı. Onun iki uyluğu da açık durumdaydı. Resulullah (s.a.v), onu ikaz için "Ya Ma'mer! İki uyluğunu ört Zira uyluklar avrettir" (5) bu-yurdu.
(1) Ebû Davud, c. 4, sh. 62.
(2) Zürekânî, c. 4, sh. 270.
(3) Bakınız: et-Tergîb ve'î-terhib, c. 3, sh. 95.
(4) Zevacir, sh. 131.
a) Elbise veya başörtüsü kalın dokunuşlu olmalıdır.
Vücudun mahrem yerlerini örtmekte kullanılan kumaş, altını göstermeyecek kalınlıkta olmalıdır. Tül ve benzeri ince dokunuşlu bezlerden elbise yapılmamalı ve bunlar başörtüsü olarak kullanılmamalıdır. Bunlara sarınıp bürünen bir kadının çıplaktan pek farkı yoktur.
Asr-ı saadetten ve Peygamber (s.a.v.)'in yakınlarından iki örnek vermek suretiyle mevzumuzu vesikalandırmak istiyoruz: Ebû Bekir (r.a.)'in kızı bulunan Esmâ (r.a.), üzerinde ince elbiseler bulunduğu halde, Resulullah (s.a.v)'in huzuruna girmişti. Resul-i Ekrem, hemen yüzünü ondan başka tarafa çevirdi ve "Ya Esmâ! Bir kadın hayız (görecek çağ)a ulaştığında şundan ve şundan başka (bir yerinin] görülmesi iyi olmaz" buyurarak, yüzüne ve iki eline işaret etti(1).
Ebû Bekir (r.a.)'in oğlu bulunan Abdurrahman'ın kızı Hafsa, Peygamber (s.a.v.)'in zevcesi (ve gelen kızın halası) bulunan Aişe (r.a.)'nin huzuruna gelmişti. Hafsa'nın üzerinde ince bir başörtüsü bulunuyordu. Aişe (r.a.) onu alıp yırttı ve kalın (dokunuşlu) bir başörtüsü verdi (2).
Mevzuya daha fazla açıklık kazandırmak bakımından diğer bir hadis meâlinden dikkat çekici şu ifadeleri tetkikinize sunmak isteriz: "Giyinmiş (olduğu halde) çıplak kadınlar" (3). Bu ifade, ince dokunuşlu şeyler giyen kadının çıplak hükmünde olduğunu tesbit eden bir beyan olmaktadır.
b) Elbise çok dar olmamalıdır.
Vücud hatlarını belli edecek derecede daracık bir elbise, İslâmî öl-çülere uygun bir giyecek değildir. Elbisenin göreceği vazife, sadece te-ni örtmek değil, şehvanî hisleri tahrik etmeme özelliğine sahip olması-dır. Böyle bir elbise ile, zaruret halinde, namaz kılınabilirse de erkekle-rin karşısına çıkılamaz.
c) Erkek libası giymemelidir.
Kadın; kendisine farz olan tesettürü, kendi arzusuna göre değil, İslâmî ölçülere uygun olarak yapmalıdır. Zira "Resûl-i Ekrem (s.a.v.), kadın elbisesi giyen erkeğe de, erkek libası giyen kadına da lanet etmiştir" (4).
Erkeklerin erkeklere karşı olan tesettüründe göbekten diz kapağının altına kadar olan kısmı örtme zarureti vardır. Hamama girerken, tedavi maksadı ile dizlerini kuma gömdürürken, güreş meydanlarında kısbet giyerken bu ölçünün dışına çıkmamalıdır.
Hamamlarda "kirlerimi çıkartacağım" diye dellâkı çağırıp ve üzerindeki peştemali dizlerinden yukarı sıyırıp vücudunu keseletmek, kesinlikle caiz değildir. Peygamber (s.a.v.), ashabtan Ma'mer (r.a.)'in yanma uğramıştı. Onun iki uyluğu da açık durumdaydı. Resulullah (s.a.v), onu ikaz için "Ya Ma'mer! İki uyluğunu ört Zira uyluklar avrettir" (5) bu-yurdu.
(1) Ebû Davud, c. 4, sh. 62.
(2) Zürekânî, c. 4, sh. 270.
(3) Bakınız: et-Tergîb ve'î-terhib, c. 3, sh. 95.
(4) Zevacir, sh. 131.