Sanal ütopyalar ve bir elvada busesi!

Sanal alem.. Sınırlarını ve figuranlarını bizim belirlediğimiz süprizlerle dolu ütopyalar geçidi.. Sanki bir strateji oyunu. Önce mekanını belirle ve orada mesken tut. Sonra oltayı denize at. Kendileri için biçtiğin rolleri kapacak oyuncuları beklemeye başla.. Yaşadığımız dünyada olamadıklarımız oluruz. Hayallerimizi gerçekmiş gibi paylaşırız. Ve sahte isimler kullanır yepyeni kimliklerle dolaşırız.

Çok masumdur adını beyaz diye koyduğumuz yalanlarımız. Çok cesuruzdur, karşısına geçsek domates gibi kızarmaktan bakamıyacağımız gözlere kan kusturururken. Kısaca monütör önü kahramanlarıyızdır.

Türlü türlü kaftanlar biçer, her birine bir sanal dosta giydiririz. Karşımızdaki hırlı olmuş hırsız olmuş hiç umrumuzda değildir. Bazen kalpler çalar bazen yüreğimizi bırakırız oralarda. En çokta sanal aşklar yaşar ve bol bol göz zinasına mübtala oluruz. Zihnimizi luzumsuz meşgul edecek malayani bilgi bombardımanına tutuluveririz. Sanal perdeyi aralayıp kolaçan ederken gözümüze bir iki kahramanlık hikayeleri erişeverir:

Henüz liseye giden bir kızımız cok dertlidir ve bir dilek tutup oltasini atar sanal aleme. Kendisini bıkmadan dinliyecek ve sorunlarına çare üretecek bir beyaz atlı prenstir beklediği.. Cok gecmeden oltaya bir av yakalanır. Ve hersey tam istedigi gibi. Roller biçilmis ve kızımız sorunlarına çözümler bulmaya baslamış. Esas oğlan seneryodan habersiz çırpınır çırpınır.. kimbilir o da kendini ispatlatabileceği ve dinletebileceği bir prensesi dileyerek atmıştır oltayı.. Alan memnun satan memnun. Gel zaman git zaman kızımız seneryoyu mutlu sonla noktalayıp maskeleri çıkarmayı niyetlenir. Oğlumuzsa sadece kendini ispatlama derde, istenilen rolu kabullenemez ve bir oyun göz yaşları içinde noktalanır..

Efkarlanmış bir delikanlı bir omuz arar ütopyasında. kafasını koyup derin derin ah çekip hayattan dertlenmek ister.. Ve dileğini tutar oltasını atar engin denizlere.. O da bulur kendine bir omuz. Haykırır bütün sessizliği ile dağlara.. Mecnun oldum leylam bıraktı gitti yaban ellere. Araya denizler girdi, çöller girdi.. Gemim ol, yolda yoldaşım ol götür beni leylamın kollarına.. Senaryo yazılmıştır. Delikanlı kendinden habersiz kendine biçilen rolü büyük bir ustalıkla oynarken yalnız değildir.. Kafasını koyduğu omuz ona yepyeni bir seneryo sunar. Gel cambaz ol yürü şu ipin üzerinde, düserşe ne şehit ne gazi pisi pisine gidecek niyazi..

Bir başka kızımız dilek tutar oltasını bırakır karanlığın sularına. Gecenin sessizliğinde dilekleri akmaya başlar saf olsun, espirik olsun,uyus olsun, muhabbet gırgır günüme gün doldursun der.. Dersleri streslidir, çevirdiği diğer ütopyasındaki boyfrendi artik ipe sapa gelmiyordur. Ve attigi oltaya bir sazan düşmüştür. Artik vur patlasın çal oynasın. Senaryosunu yazmaya başlar, bir gün duygu seli olur sever sarılır okşar sazan balığına, bir gün de celallenir tava üstünde sek sek oynatır.. Tavada pişerken boynunu büker sazan balığı vay be der, tam isteğim gibi bir ütopya.. Gözünü seveyim bu sanal alemin. Bir hayaletin peşinden koşmak neymis işte yaşıyorum.. Ben istedim bir kere koşmak, simdi bir gün ben koşuyorum, diğer günse o.. Ağlayan memnun ağlatan memnun..

Bir hanım abla belirir şuracıktan zenginlik sultanlıktır der oltayı atar derinlere. Bir zengin yürekli parası bol beyefendi hayal eder dünyasında.. çıkan avını yavaş yavaş tanımaya başlar. Önce kıvamına gelmelidir. Sonra para koparması kolaydır. Basar bir gün yaygarayı para para diye.

Yıllardır buram buram hasreti ile kavrulduğu sevdiğinin izini süren bir delikanli ise daha gerçekcidir. Peşine düştüğü avı özeldir. Fedakarlıktan ise asla çekinmez. Önce tekne kiralar.. Niyeti alattinin sihirli lambasını bulmaktan da öte, yıllarını süslediği sevdaya kavuşmak. Açılır denizlere.. Önce fırtınalar, yağmurlar derken ay ışığı vurmaya başlar hafif bir meltem esintisinde.. Martılarin sesini duyar ta uzaklardan, ve oltasını dileğini tutarak atar. Bir sevgili bekler yıllar önce bıraktığı gibi kendini düşleyen.. Gün ışıkları ile olta zorlamaya başlar.. Ve işte o. Büyük gün gelmiştir. Seni seviyorum canımın canı.. Kulun kölen olurum, he desen bir kere senin için yanan şu mecnuna.

Hey gidi aslanım seneryon iyi güzelde, bunların hepsi ütopya.. Sanal bir yaşam. Kacan balık büyük. Sen hayallerinde yapmak istediklerini gerçekleştirmek için sanallaşıp yalancı binlerce sahte kimlikler üretirken, yarın ahirette hesabını vereceğin zamanın su gibi akıyor.. Ne oldu he.. Ne oldu bir düşünsene, kimler geldi kimler geçti köhne hanından, sen hala yeni ütopyalar peşindesin.. Yeni hayaller yeni maceralar peşindesin.. Çektiğin hasret ve özlemler buharlaşırken işte geldiğin son durak, az sonra yıllarını, saatlerini verdiğin senaryolarınla gözlerini kaparken, yine yalnız yine yapayalnızsın..

Ben ve sen şimdi ikimiz buradayız. Elini yüreğine koy ve denizin dalgasıyla kaynaşıp bize gülümseyen güneşin ışıklarına bir kere daha bakıp çek küreğini limanına dogru..

Bir başka kızımız yahut oğlumuz büyük bir hevesle tıklar bu başliğa acısı ile kıvrıldığı bir ütopyasının feryadını unutmak niyetine.. Evet sen ve senin zamanin fırtınasına yenik düşmüş ütopyalarını bırakıp, içinde kaybolduğun sanal dünyadan sıyrılıp çıkma zamanın gelmedi mi? Hiç bir kimse senin ütopyalarınla dolu okyanus ve çöllerinde karşılaştığın fırtınalara kulak asmıyacak. Hayat limanina yanaştırdığın gemilerin gözetlenirken içinde taşıdığın sandukaların bir bir dizilmesini umut edeceklerdir.

Hayat yolculuğunda gemine yük olan ve fırtınalara karşı seni güçsüz kılan herşeyi yavaşca bırak ve sonra ütopyalarını elvada demek üzre yelkenleri hafifce indirip geminin motorlarını destur deyip çalıştır..

Liman işte şuracıkta.. yapacağın fedakarlıklar ve alacağın kararların arkasındaki sis bulutunun içinde. Gözlerini aç ve yüreğinin pusulasını kabeye döndürürken sıkı bir şekilde ideallerinin dümenini kavrayıver.

Sanal ütopyalarına, elvada busesini korkan kulaklarına uzaklardan bir ses fısıldıyacak:

‘Hadi yolun açık olsun. Zehirli oklara karşın gönlün nurla dolsun. Günün aydın yarınların hep bahar olsun ‘

www.zehirliok.com
imdat sezer
18.10.2006

Sanal ütopyalar ve bir elvada busesi! yorumları

  • Image Description
    Ersan
    25.02.2007

    Internet bıçak gibidir. Cellatın elinde başka, cerrahın elinde başka işlere yarar. Erişkinlerde niyet önemlidir Internet yokkende kötülükler vardı, ama çocuklara çok dikkat etmek, internetteki kötülüklerden uzak tutmak gerekir.

  • Image Description
    Arif Misaloğlu
    28.11.2006

    Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi, tebrikler... Bu da benden olsun:

    KÜMES AHALİSİ

    Esasında "bulanık", lafta "net" ortamında karşı cins avına çıkmış zavallılara bir çift sözümüz olacak... Gerçi basiretsiz kalplerinin, iz'andan iz taşımayan kafalarının anlayacağını sanmıyoruz. Nncak biz yinede vazifemizi yapalım. Bir tarafta horozların kurları, diğer tarafta tavukların nazları... Manzara bundan ibaret!

    1- "Avcı horozumuzun" şunu anlaması için önce insan olması gerek: Kafes arkasından bir "piliç" rumuzu alıp, ne kadar "salyalı horoz" varsa, ötmesine veya gagalamasına meydan veren, "seviyeli veya seviyesiz" kendini teşhire çıkmış zavallı civcivimiz, meydanda ki horozlarla aynı kuluçkadan çıkmadığına göre "deneme-yanılma" bilimsel metoduyla hareket edecektir. Pek çoğuyla gıdaklayacak, kimisini deneyecek, kimisini düşünecek, kimisini bekletecek, birbirinden habersiz 3, 5, belkide 10 tane aptal horozu aynı anda idare edecektir. Ve deneylerinin sonunda, en iyi öten, tüyleri en kabarık, "çil çil çilli horozunu" bulduğunda, kimisinden gagalandığı diğer horozları e-postasının çöp kutusuna "iyi avlar!" dileyerek postalamakta tereddüt etmeyecektir.

    2- "Yalvarak horozumuzda", caka çokturda, haysiyetin eserine rastlayamazsınız: Deneme-yanılma bilimsel metoduyla nette eşelenen tavuğumuz, bu süreçte tabiki "namahrem horozlara" hususi bilgilerini verecek, yakınlaşacak, samimileşecek, alışacak, kimisiyle fingirdeyecek, hatta bazılarına tüyünden birkaç tane koparıp hediye edecek! Yani ve tek kelimeyle mahremiyeti güme gidecek! Bizim şeref, haysiyet ve iffet düşkünü "muzaffer çilli horozumuzda" geçmişinde yığınla horozla gıdaklaması olan bu tavuğu eş olarak kabullenecek, sineye çekecek. Çet kızını eş olarak kabullenen varmıdır bilmiyoruz ama eğer varsa ibiklerini koparıp yerine bir çift "boynuz" taksalar yeri var!

    3- Merak ediyoruz; "her biriniz çobansınız, sürünüzden mesulsunuz!" kudsi ölçüsü, kızının-karısının çet yapmasına müsade eden herifler için ne ifade etmektedir? Tavuk sürüsünü mü? Kızının kendisinden habersiz yabani otlaklarda salındığını anlayabilmek için hafiye mi olmak gerekiyor? Eğer gerçekten çoban olsaydılar, ipini koparmış bir tavuğu, muhakkak bir "çakal"ın kapacağını anlayacaklardı! Ve yarın tüyleri yolunmuş, ruhu ve-veya bedeni namussuzca dişlenmiş kızlarının haline şahit olduklarında "ben değil çoban, sürü bile olamam!" deyip aynadaki suratlarına tüküreceklerdir!

    4- Bu çoban müsveddeleri, nette "müslüman ve edepli olmayanlar giremez" diye bir yasakçı olduğunu mu zannediyorlar ki, itin-çakalın fink atığı, 100 de 90'ının zaptedilmez şehvetlerini, kelimelerle tatmin ettiği alemde kızlarını görünce rahatsız olmamaktadır! Ya "kızım islam kanalında çet yapıyor" diye müteselli olan ahmaklar? İslam Kanalında gördüğü her piliç rumuzuna salyalı köpek gibi saldıran, kızının rüyasında görmediği görüntülere bir "tık" kadar yakın olduğu fuhuş sitelerinin reklamını yapan ve ömrünce duyamacağı fuhuş fantazyalarını ortaya seren tipleri gördüğünde, aslında oranın "pislağım" kanalı olduğunu anlayacaklar mıdır? Soruyoruz; karısının, kızının çet yapmasını hoşgörenden daha sefil kim vardır!

    5- Uğralaşılsa deveye hendek atlatılabilir, fakat bu kümes ahalisine şu ölçüyü belletmek zor: Çet; "sesini duymuyoruz, suretini görmüyoruz" bahanesiyle "suret-i hak" perdesi altında meşrulaştırılamaz! Bilmezler; namahremlerin yüzünün ve sesinin haram olması ölçüsünün yanında, temelde "ruhlarının" haram olduğunu anlayabiliriz. "Kaskatı ruhunu" hissetmiyor musun? Anlamıyor musun? Hayal etmiyor musun?! Hal böyleyken sadece sesini duymaman, yüzünü görmemen neyi değiştirir?.. Ayrıca bu zavallılardan telefonlaşan ve buluşanlar da varken, bu saçma müdafaanın pratikte hiç bir geçerliliği yoktur!

    6- Nette olmalarına rağmen gayet "bulanık" bu kümes ahalisine şunu da anlatmak ne zordur: "Önce tanıyalım(!), sonra uyarsa görüşürüz" yollu tepetaklak bir metodun islam adabında zerresine yer yoktur:

    *Ebû Hüreyre (ra) anlatır: Peygamber Efendimiz'e (asm) bir adam geldi. Ve Ensardan bir kadınla evlenmek istediğini söyledi.

    Peygamber Efendimiz (asm): O kadına baktın mı? diye sordu. Adam:

    Hayır, bakmadım dedi. Bunun üzerine Resûlullah (asm):

    Öyle ise git, kadına bak ve gör buyurdu.

    (Müslim, Nikâh, 12..)

    Evet, insanları tanımada ilk, belkide en önemli belirleyici unsur suretleridir!.. Bir insanın ruh kumaşının kalitesini, kalb ayarınız bozuk değilse yüzünden rahatlıkla seyredebilirsiniz(kalbi körlere diyecek sözümüz yok). Bu, -gerçek- müminler için bir avantajdır da... İnsanları tanımak için içlerine iyice sokulmak gibi hem abes, hem günah, hem çirkin, hem ayıb hem de zaman kaybı bir külfete girmezler, şöyle bir baktığında muhatabı hakkında hemen hemen kanaati oluşur.

    İnsan tanıma meselesi için bahsettiğimiz hususlar, elbette eş tanımak içinde geçerli... Siması, ses tonu, mimikleri, oturup kalkması, yürümesi ve daha nice insani hali, lisan-ı halidir. Şunu da unutmamak gerekir; insanların eş seçiminde tek belirleyici unsur sadece muhatabının iyi ve ahlak sahibi olması değildir... Kimimize, bazı insanlar, ne kadar iyi olsalarda, uzaktan değer versekte, yakınlık kurmak istemeyiz. Eğer karşı cinstense eş olarak bir türlü düşünemeyiz. Mizaç farklılığı, beğenmemek vs. gibi nedenlerden bağ kurmak istemeyiz. Hani zamane tabirle "elektriklenme" dediğimiz hadise sanırım bunu ifade ediyor. Her mümin birbiriyle dost olamadığı gibi her iyi insan da malesef eş olamıyor. Önce görmek şart, lazım, zaruri!

    7- Bu kalb gözü kör "chatlaklar" net cafeleri dolduran kız ve erkekleri de görmez, görsede anlamaz: Ya minicik-uyduruk başörtülü, ya sıkma başlı, ya blucinli; tesetürcüklü! Ya erkekler? Bir tane "kâmil mümin görüntüsü veren sakallı-vakur birini" chatte kız peşinde gören olmuş mudur?

    8- Uzatmadan, şunu sorarak bitirelim: 40 yıl bir yastıkta kocayan dedelerimiz, mübarek ninelerimiz, analarımız, babalarımız, pis çetle, iğrenç flörtle mi evlendi?.. Namahremlerle şöyle veya böyle sürterek mi o mesud yuvalarını kurdu? hayır, asla! hemen "çettende evlenenler var" diye öten horozları ve tavukları duyar gibiyiz. Doğrudur; "genelkümesten"(!) birine aşık olup evlenenler bile varken! Eğer varsa, onbinde bir gerçekten varsa, yukarıda tek tek saydığımız iğrençliklerin tümünü vicdansız sinelerine çekerek kümese giriyor bu ahali, ne zannediyorsunuz! Halbuki niyeti gerçekten meşru evlilik olan ve madden/manen hazır bir mü'min büyüklerine danışacak, çevresine soracaktır... Ve zerre kadar haysiyet taşıyorsa ancak geçmişi temiz, tesettürün manasını hakkıyla kavramış, edasından buram buram iffet tüten, zaruret(tedavi, sadece tedavi!) yoksa katiyyen erkeklerle konuşmayan ve şiddetle sakınan birisini kabullenebilir, tabi bu vasıflar kendisinde de mevcutsa! Malumdur; "tencere yuvarlanır kapağını bulur" ve "davul dengi dengine çalar!" Sağırlar duymasada!

    Misalleri çoğaltmak mümkün, basiret sahibi kalp ve ölçülere muhatap akl-ı selim zaviyesinden hükmümüz şudur: İffet nedir anlamış, namus nedir idrak etmiş bir kadın asla erkeklerle çet yapmaz, haysiyet sahibi bir erkek ise böyle alçakça bir yola tenezzül etmez ve bu yoldan bir yoldan çıkmışı seçmez! Çet yoluyla namahremlerin yakınlaşması suret-i hak maskesi takmış düpedüz flörttür!.. Ve alçaklıktır, vedahî namussuzluktur!

    Böyle biline!

  • Image Description
    Sahra
    31.10.2006

    ‘Hadi yolun açık olsun. Zehirli oklara karşın gönlün nurla dolsun. Günün aydın yarınların hep bahar olsun ‘

    amin.amin.amin

Evlilik Yolculuğunda