22.Bu Bölümün Hâtimesi

Kitabı, muhabbetlerle ilgili çeşitli sözlerle sona erdirelim.

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Muhabbet, Hz. Peygamber'e tâbi olmaktır'. Bir başkası 'Zikrin devamıdır!' demiştir. Başkası 'Mahbubu tercih etmektir!' demiştir. Başkası 'Dünyada bâki kalmayı istememektir!' demiştir.

Bütün bunlar muhabbetin meyvelerine işarettir. Muhabbetin kendisine gelince bu tariflerin hiçbiri ondan bahsetmemiştir. Bazıları da 'Muhabbet, kalpleri idrâkinden kahredici, dilleri kendisini tâbir etmekten menedici bir mânâdır' demişlerdir.

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ herhangi bir şeye ilgi duyan kimseye muhabbeti haram kılmıştır'.

Yine şöyle demiştir: 'Her muhabbet karşılıklı olur, onun karşılığı ortadan kalkınca o da kalkar!'

Zünnün-i Mısrî şöyle demiştir: "Allah'a muhabbetini izhar edene 'Allah'tan başkasına eğilmekten sakın!' de!"

Şiblî'ye denildi ki: 'Bize ârif ile muhibbi vasıflandır!' Cevap ola-rak dedi ki: 'Ârif konuşursa helâk olur, muhib ise sükût ederse helâk olur!'
Şiblî şöyle dedi:
Ey kerîm olan seyyid! Sevgin içimde yerleşmiştir.
Ey gözümden uykuyu kaldıran! Sen kalbimden geçeni bilirsin.
Ben 'muhabbeti hatırladım' diyene şaşarım!
Ben unutur muyum ki unuttuğumu hatırlamış olayım!
Seni hatırladığımda ölür, sonra yeniden dirilirim.
Eğer hüsn-ü zannım olsaydı dirilmezdim.
Temenni ile dirilir, şevk ile ölürüm!
Senin için nice dirilir, nice ölürüm.
Muhabbeti, fincan arkasında fincan dolusu içtim; ne şarab bitti, ne de ben kandım!
Keşke onun hayali gözümün önünde olsaydı. Bakışımda kusur etseydim de kör olsaydım!

Rabiat'ul-Adeviye birgün şöyle demiştir: 'Bizi habibine muttali eden kimdir?' Onun cariyesi dedi ki: 'Habibimiz beraberimizdedir! Fakat dünya bizi ondan ayırmıştır'.
o İbn Celâ (r.a) şöyle demiştir: Allah Hz. İsa'ya (a.s) vahyederek şöyle buyurmuştur: 'Ben bir kulumun sırrına muttali olduğumda orada dünya ve ahiret sevgisini görmezsem kendi sevgimle onu doldururum. Kendi hıfzımla onu korurum'.
Denildi ki: 'Semnun birgün muhabbet hakkında konuştu. O anda önüne bir kuş konuverdi. Gagasından kan gelinceye kadar yeri deşti'.

İbrahim b. Edhem dedi ki: İlâhî! Sen, bence, bana ikram etmiş olduğun muhabbetine, zikrinle bana ihsan ettiğin ünsiyetine ve azametin hakkında düşünmek için bana vermiş olduğun imkâna nisbetle cennetin bir sivrisinek kanadına denk olmadığımı biliyorsun!

Sırrî es-Sekatî şöyle demiştir: 'Allah'ı seven yaşar! Dünyaya meyleden şaşar! Ahmak bir kimse sabah ve akşam bir hiç uğrunda koşar. Akıllı o kimsedir ki ayıplarını deşer!'
Rabia Hatun'a 'Hz. Peygamber'i seven ne durumdadır?' dendi. Dedi ki: 'Allah'a yemin olsun! Onu çok seviyorum. Fakat yaratanın sevgisi beni yaratılmışların sevgisinden uzaklaştırdı'.

Hz. İsa'ya 'amellerin en faziletlisi' sorulduğunda,cevap olarak şöyle demiştir: 'Allah'tan razı olmak ve Allah için sevmek!'

Ebu Yezid şöyle demiştir: 'Muhib ne dünyayı ne de ahireti se-ver. Ancak mevlâsının zatını sever'.

Şiblî şöyle demiştir: 'Sevgi, lezzette şaşkınlık, saygıda ise hay-ranlıktır'.
Denildi: 'Sevgi senin eserini senden silmek, öyle ki senden bir şeyi sende bırakmamak demektir'.

Denildi: 'Sevgi kalbin sevinmesi ve müjdelenmekle mahbuba yaklaşmasıdır'.

Havvas şöyle demiştir: 'Muhabbet iradeleri yok etmektir. Sıfatı ve hâcetlerin tümünü yakmaktır'.

Sehl'e 'muhabbetin mânâsı' soruldu. Cevap olarak şöyle dedi: 'Kul Allah'ın müşahedesinden, gayenin ne olduğunu anlayınca, Allah'ın kulunun kalbini müşahedesine meylettirmesidir'.
Muhibbin muamelesi dört derece üzerinedir: Muhabbet, heybet, hayâ ve tazimi Bunların en üstünü tazim ile muhabbettir. Çünkü bu iki derece, cennette bile cennet ehliyle beraber kalırlar. Cennet ehlinden bu iki dereceden başka ne varsa hepsi kaldırılır.

Harem b. Hibban şöyle demiştir: 'Mü'min rabbini (c.c) tanıdığında sever! Sevdiğinde yönelir. Yönelmenin lezzetini tattığında şehvet gözüyle dünyaya, fetret gözüyle ahirete bakmaz. Bu, dünyada üzüntü çekmesi ve ahirette rahatlaması demektir'.

Abdullah b. Muhammed şöyle demiştir: Abide kadınların birinden dinledim. Ağlıyor ve gözyaşları yanaklarının üzerine aktığı halde şöyle diyordu: 'Allah'a yemin ederim! Hayattan bıktım. Öyle ki ölümün satıldığını görsem, Allah'a olan iştiyakım ve mülâkatına olan sevgimden dolayı onu satın alırdım'. Kendisine 'Sen ameline güvenir misin?' diye sordum. Cevap olarak şöyle dedi: 'Hayır! Ben bunu Allah'ı sevdiğimden ve hakkında hüsn-ü zan yaptığımdan dolayı seviyorum. O'nu sevdiğim halde bana azap edeceğini sanır mısın?'
Allah Teâlâ, Hz. Dâvud'a şöyle vahyetti:

Eğer benden kaçanlar onları nasıl beklediğimi ve onlara nasıl merhamette bulunacağımı, günahlarını terketmeleri için nasıl iştiyakım olduğunu bilselerdi, muhakkak bana olan iştiyaklarından ötürü hemen ölmek isterlerdi. Benim sevgimden mafsalları paramparça olurdu.
Ey Davud! İşte bu, benden uzaklaşanlar hakkındaki irademdir. Acaba bana yönelenler hakkındaki irademin nasıl olduğunu düşün!.
Ey Dâvud! Kulum bana en fazla muhtaç olduğu zaman, benden müstağni olduğunu zannetti. Benim kuluma en fazla rahmet ettiğim zaman, bana sırt çevirdiği zamandır. Kulumun en büyük olduğu zaman, bana yöneldiği zamandır.

Ebu Halid es-Saffar şöyle demiştir: 'Peygamberlerden biri bir abide rastladı ve ona dedi ki: 'Siz âbidler korku ve ümitle amel ediyorsunuz. Oysa biz peygamberler muhabbet ve şevkle amel ediyoruz'.

Şiblî şöyle demiştir: Allah Teâlâ Dâvud kuluna şöyle vahyetti: 'Ey Dâvud! Benim hatırlamam, hatırlayanlar içindir. Ben ise özellikle sevenler içinim'.
Allah Teâlâ Adem'e (a.s) vahyederek şöyle buyurmuştur: 'Ey Âdem! Bir dostu seven, onun sözünü tasdik eder. Habibine ünsiyet veren, fiiline razı olur. O'na müştâk olan O'nun yolunda var kuvvetiyle gider'.

Havvas göğsünü yumruklayarak şöyle diyordu: 'Beni görüp, benim kendisini görmediğim iştiyakım hazır ol!'

Cüneyd şöyle demiştir: Yunus (a.s) iki gözü kör oluncaya kadar ağladı, Sırtı kamburlaşıncaya kadar ibadet etti. Kötürüm oluncaya kadar namaz kıldı ve şöyle dedi: '(Ey rabbim!) Senin izzet ve celâline yemin ediyorum! Eğer benimle aranda ateşten bir deniz ol-saydı, sana olan iştiyakımdan dolayı o denize dalardım'.
Hz. Ali'den (r.a) şöyle rivayet ediliyor: Hz. Peygamber'e sünnetini sordum, şöyle buyurdu:

Marifet benim sermayemdir. Akıl dinimin esasıdır. Sevgi temelimdir. Şevk bineğimdir. Allah'ın zikri enîsimdir. Güvenmek hazinemdir. Mahzun olmak arkadaşımdır. İlim silahımdır. Sabır abamdır. Rıza ganimetimdir. Âcizlik medarı iftiharımdır. Zâhidlik sanatımdır. Yakîn gıdamdır. Doğruluk şefaatçımdır. Taat sevgimdir. Cihad ahlâkımdır. Gözümün aydınlığı namazdadır.89

Zünnûn-i Mısrî şöyle demiştir: 'Ruhları mücehhez ordular ya-pan Allah, müşriklerin dediğinden münezzehtir. Bu bakımdan âriflerin ruhları celâlî (celâl sıfatına mensub) ve kudsîdir. Ârifler Allah'a müştâk oldular. Mü'minlerin ruhları ruhânîdir, çünkü mü'minler cennete meylettiler. Gafillerin ruhları hevâîdir, çünkü dünyaya meylettiler'.

Meşâyihten biri şöyle demiştir: Lükam (Şam'ın dağlarından biridir. Abidler orada bulunurdu) dağında rengi esmer, bedeni zayıf bir kişi gördüm. O, taştan taşa sıçrıyor ve şöyle diyordu:
Aşk ile hevâ, beni gördüğün gibi yaptılar!

Denilmiştir ki: 'şevk Allah'ın ateşidir. Allah o ateşi velî kul-larının kalplerinde yakmıştır! Öyle ki onunla onların kalplerinde bulunan düşüncelerin, iradelerin, gelip geçici şeylerin ve ihtiyaçların hepsini yakmıştır'.

İşte muhabbet, ünsiyet, şevk ve rıza'nın beyanı hakkında bu kadarı kâfidir. Doğruya muvaffak kılan Allah'tır!

Böylelikle Muhabbet, Şevk, Rıza ve Ünsiyet bölümü sona ermiş bulunuyor. Allah'ın izniyle bunun ardından Niyet, İhlâs ve Sıdk ile ilgili bölüm gelecektir!




89) Kadı Iyaz, (Hz. Ali'den)