10.Övgüden Hoşlanmanın, Yerilmekten İse Hoşlanmamanın Tedavisi

İnsanların çoğu, halkın tenkidinden korktukları, övülmeyi sevdiklerinden dolayı helâk olmuşlardır. Bu bakımdan onların bütün hareketleri, halkın rızasına uygun olana bağlanmıştır ve bunu da halkın tenkidinden korkarak, övülmeyi umarak yaparlar Bu, helâk edici hareketlerdendir. Bunu tedavi etmenin yolu, hangi sebeplerden dolayı halkın övgüsünü istediğini, tenkidinden hoşlanmadığını iyi düşünmektir.

Birinci Sebep

Medhedenin sözünün sebebiyle kemâli hissetmektir. Burada senin çıkar yolun aklına müracaat edip nefsine şöyle demendir: 'Adamın övdüğü sıfat sende var mı yok mu? Eğer sende varsa, ya ilim ve takva gibi bir sıfattır ki onda övgüye müstehak olursun veya servet, rütbe ve dünyevî arazlar gibi, sebebiyle övülmeye müstehak olmadığın bir sıfattır. Eğer bu sıfat dünyanın ârazlarından ise bundan dolayı sevinmek, yakında çerçöp olup esen rüzgârlarla berhava edilecek yer bitkileriyle sevinmek gibidir! Böyle sevgi aklın azlığından ileri gelir'. Akıl sahibi, şair Mütenebbi'nin dediği gibi demelidir:
Benim nezdimde üzüntünün en şiddetlisi o sevinçtedir. Onun sahibi kesinlikle değişmesini bilir!
Bu bakımdan insan için dünyanın ârazlarıyla sevinmek uygun değildir. Eğer sevinirse, o ârazlardan dolayı kendisini övenin sözüyle sevinmesi uygun değildir. Varlığıyla sevinmelidir. Övmek ise onun varlığının sebebi değildir.
Eğer o sıfat, ilim ve takva gibi kendisiyle sevinmeyi gerektiren sıfat ise, onunla da sevinmemesi uygundur. Çünkü sonuç malûm değildir. Bu sıfat insanı Allah'a yaklaştırdığı için sevmesi gerekir.

Oysa neticenin tehlikesi sözkonusudur. Bu bakımdan kötü neticeden korkmakta, dünyanın bütün nimetlerinden ötürü sevinmekten insanı alıkoyacak bir özellik vardır. Dünya, sevinmek ve ferahlamak evi değildir. Aksine gam ve üzüntüler evidir. Sonra, eğer güzel neticenin ümidiyle bu sıfatla seviniyorsa, bu takdirde övenin övmesiyle değil, Allah Teâlâ'nın ilim ve takva ile sana ihsan etmiş olduğu fazl u keremiyle sevinmen uygundur. Çünkü kemâli sezmekte lezzet vardır. Kemâl de övgüden değil, Allah Teâlâ'nın fazlından kaynaklanır, övgü de buna tâbidir. Bu bakımdan övgüyü sevmek, övgü seni fazilet bakımından yüceltmediği için, uygun düşmez.

Eğer kendisiyle övündüğün sıfat sende yoksa, bu övgü ile sevinmen deliliğin katmerlisidir. Senin misâlin (bu takdirde) o kimsenin misâline benziyor ki sıradan bir kimse onunla istihza edip der ki: 'Sübhanallah! Bu adamın içindeki güzel koku ne çoktur! Bu adam def-i hacet ettiği zaman kendisinden gelen kokular ne güzeldir!' Oysa pisliğini ve kötü kokularını bildiğin halde adamın sözlerine seviniyorsun! İşte böylece seni salihlik ve takva ile övdükleri zaman, sen de bununla -Allah Teâlâ, senin içindeki pisliklere, kal-bindeki vesvese ve tehlikelere, kirli sıfatlarına muttali olduğu halde- sevinirsen, senin bu sevgin cehaletin ta kendisidir; zira öven kimse, eğer doğru söylüyorsa, bu takdirde bu övgü Allah'ın bir fazileti olarak sana verilen sıfattan dolayıdır. Eğer yalan söylüyorsa, bu yalanın seni üzmesi ve bununla sevinmemen gerekir.

İkinci Sebep

İkinci sebep, övmenin öven kişinin kalbinin müsahhar olmasına ve bu kalbin, başka bir kimsenin kalbinin de müsahhar olmasına sebep olacağına delâlet eder. Bu durum, kalplerde yer edinmek, rütbe ve şöhret sevgisine dönüşür. Daha önce onun tedâvi usulünden söz edilmişti. Bu tedavi halktan ümidi kesmek, Allah katında kıymet sahibi olmayı talep etmektir. Bir de halkın kalplerinde mevla aramanın, onunla sevinmenin Allah katında dereceni düşürdüğünü bilmelisin. O halde nasıl bununla sevinebilirsin?

Üçüncü Sebep

Öven kişiyi övmeye mecbur eden haşmet ve azametten ibaret olan üçüncü sebep de geçici olan, sevinmeye müstehak olmayan,ârızî bir kuvvet ve kudrete dönüşür. Seleften nakledildiği gibi bu-rada, övenin övmesi seni üzmeli, bu medhten ikrah etmeli ve bun-dan dolayı kızmalısın. Çünkü övmenin övülen üzerindeki âfeti büyüktür. Nitekim biz bunu Dilin Âfetleri bölümünde zikretmiştik.

Seleften bir zat şöyle demiştir; 'Kim övüldüğü için sevinirse, şeytana içine girme imkânı vermiş olur!'

Yine seleften bir zat şöyle demiştir: "Sana 'ne güzel insansın sen!' denildiğinde bu söz 'ne çirkin insansın' demekten daha sevimli geldiği zaman, Allah'a yemin olsun, sen çirkin insan olursun".

Eğer sahih ise bellerimizi kıran bir haberde şöyle vârid olmuştur: 'Bir kişi. Hz. Peygamber'in yanında, başka bir kişiyi, övdü. Buna karşılık Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:

Eğer arkadaşın hazır olsaydı ve dediğine rıza gösterseydi ve bunun üzerine ölseydi ateşe girecekti.

Rahmet olasıca! O adamın belini kırdın. Eğer senin dedikle-rini dinlemiş olsaydı kıyamet gününe kadar felâh bulamazdı.22

Birbirinizi övmeyin. Övenleri gördüğünüz zaman onların yüzüne toprak serpin!23
İşte bu sırra binaen ashab, övgüden fazlasıyla korkar ve onun fitnesinden sakınırlardı. Medhten dolayı kalbe giren sevgiyi tehlikeli görürlerdi. Hatta hulefâ-i râşidinden biri bir kişiye birşey sordu. O kişi de ona şöyle cevap verdi:
- Sen ey mü'minlerin emîri! Benden daha hayırlı ve daha bilginsin!

- Beni tezkiye etmeni sana emretmedim ki!

Ashab-ı kirâmdan birine şöyle denildi: 'Allah seni yeryüzünde bıraktıkça halk hayırlı olacaktır'. Bunun üzerine o zat kızarak şöyle demiştir: 'Ben senin Iraklı olduğunu sanıyorum'

Seleften biri de medhedildiği zaman şöyle dedi: 'Yarab! Senin kulun seni kızdırmak suretiyle bana yaklaştı. Bu bakımdan ben seni ona olan kızgınlığıma şahid tutuyorum'.
Ashab-ı kirâm, övmeyi, halkın övmesiyle Hâlık'ın nezdinde sevilmedikleri halde sevinmelerinden korkarak kerih gördüler. Dolayısıyla kalplerinin Allah katındaki halleriyle meşgul olması, onlara halkın övgüsünü çirkin gösterirdi. Çünkü Allah'a yakın olan ancak övülmüş kimsedir. Hakikatte kötü olan bir kimse ise, Allah'tan uzak, şerirlerle berabenden ise Allah'ın faziletinden başka birşeyle sevinmesi uygun değildir. Zira onun durumu halkın elinde değildir. Ne zaman rızık ve ecellerin Allah'ın elinde olduğunu bilirse, halkın övmesine veya kötülemesine iltifat etmez. Onun kalbinden övmenin sevgisi düşer. Kendisini ilgilendiren dininin emriyle meşgul olur. Rahmetiyle insanı doğruya muvaffak kılan Allah'tır.

____________

21)Irâkî aslına rastlamadığını söylemektedir.
22)Daha önce geçmişti.
23)Daha önce geçmişti.

1 yorum

eksiklerimi gordukce kahr oluyorum

ben bu yazilari okudukca eksiklerimi gorouyorum ne kadar eksiklerim var benim boyle aman yarapim nasil duzeltebilirim offffff ovguye sevindim gercektende aklim azmis bu psikiyatrlar bisey biliyo demek :(((

''dahiligine kanitlamayana deli denirmis ben kanitlayamadim timarhaneligim...Allahim insanlar akkili taklidi yapmakta ne kadar usta''

14.06.2011 - kül kedisi