4..Rütbe Düşkünlüğünün Hakikati

Mal ve rütbe, dünyanın iki rüknüdürler. Mal, kendilerinden faydalanılan şeyler demektir. Rütbe, kalpleri elde etmek, yani onların tâzim ve itaat etmesini sağlamak demektir. Nasıl ki zengin bir insan, dirhem ve dinarları elde edendir (maksatlarına para vasıtasıyla varmak için mal edinir) şehvetlerini ve nefsin diğer isteklerini yerine getirmek de böyledir. Böylece rütbe sahibi de insanların kalplerini elde eden kimsedir. Yani o kalplerde tasarruf etmeye muktedir olur. Öyle ki rütbe vasıtasıyla insanları gaye ve hedeflerinde çalıştırabilir. Nasıl ki malları çeşitli sanatlarla elde ediyorsa, halkın kalplerini de çeşitli muamelelerle elde eder. Kalpler ancak mârifet ve inançla müsahhar olurlar. Bu bakımdan kalp kimin kemâl sıfatlarından birine sahip olduğuna inanıyorsa, ona
itaat eder, o inancın kalpteki kuvveti nisbetinde ve kalp sâhibinin nezdindeki o kemâl derecesinin oranında ona tâbi olur. O sıfatın Haddi zatında kemâl derecesine varması şart değildir. Aksine kişinin yanında kemâl derecesinde olması kâfidir. Bazen kişi kemâl olmayan bir sıfatı kemâl olarak telâkki eder. O sıfatla sıfatlanmış kimseye inancının gereği zarurî olarak itaat eder. Çünkü kalbin itaati bir haldir. Kalplerin halleri ise kalplerin iançlarına, ilim ve hayallerine tâbidir. Nasıl ki mal aşığı olan bir kimse, köleler edinmek isterse, rütbe aşığı bir kimse de hür kimseleri köleleştirmek ister. Kalplerini elde etmek suretiyle onların omuzlarına biner. Hatta rütbe sahibinin köle edinmek istediği kimseler, malla alınan kölelerden daha büyük bir kölelik içindedirler; zira mülk sahibi köleyi, bizzat kölenin kendisi için istemediği halde elde eder. Çünkü köle tabiatça kölelikten kaçar. Eğer onu rahat bırakırsa efendisine itaat etmekten kaçınır. Fakat rütbe sahibi, isteyerek kendisine itaat edilmesini ister. Hür insanların, kendisine isteyerek köle olmalarına sevinir. Bu bakımdan rütbe sahibinin isteği, esas köleyi isteyenin isteğinden pek fazladır. O halde, rütbenin mânâsı, insanların kalplerinde taht kurmaktır. Yani kalpleri, kemâl sıfatlarından birinin kendisinde olduğuna inandırmaktır. Bu bakımdan kendisine uyanların, varlığına inandıkları kemâl nisbetinde kalpleri ona itaat eder. Kalplerin itaati nisbetinde kalplere musallat olur! Kalplere musallat olması nisbetinde rütbe sevgisi kabarır.

İşte câh'ın (mertebenin) mânâ ve hakikati budur. Mübalâğalı bir şekilde övmek gibi meyilleri vardır. Çünkü kişinin kemâline inanan bir kimse, inandığını söylemeden edemez. Bu bakımdan ister istemez kâmil bulduğu bir insanı över.

Bu telâkkinin, bir de yardım etmek ve hizmete koşmak gibi meyveleri vardır; zira kişinin kâmil olduğuna inanan bir kimse, inancı nisbetinde onun itaatine nefsini âmâde etmekten çekinmez. Bu bakımdan kul, efendisinin hedeflerinde kullanıldığı gibi, o da isteyerek kâmil bildiğinin hedeflerine koşar. Bir de rütbenin îsar, mücadeleyi terketmek, büyümek, önce selâm vermek suretiyle tâzîm etmek, meclislerde baş köşeyi kendisine vermek ve bütün maksatlarda kendisini öne almak gibi meyveleri vardır. Bu bakımdan bu eserler, kişinin kalbinde, rütbenin yerleşmesinden meydana gelir. Kalpte rütbenin yerleşmesinin mânâsı, kalbin, şahısta bulunan kemâl sıfatlarına inanması demektir. Bu kemâl sıfatları ya ilimle olur veya ibâdet veya güzel ahlâk veya soy sop veya sosyal mevki veya zâhirî güzellik veya bedendeki bir kuvvet veya halk tarafından kâmil sıfat olarak inanılan sıfatlardan biri ile olur. Bu sıfatların kalplerdeki yerleri pek büyüktür. Bu bakımdan bunlar karşıdaki insanın kalbinde rütbenin yerleşmesine vesiledirler, Allah en doğrusunu bilir!
Cah ve Riya'nın Kötülü