Kalbin Askerleri
Allah Teâlâ 'Rabbinin ordularını da ancak kendisi bilir' (Müddessir/31) buyurmuştur. Bu bakımdan Allah Teâlâ'nın kalpler, ruhlar ve başka âlemlerde tâlim ve terbiye ettirilmiş orduları vardır. Onların hakikatlerini ve adedierinin tafsilini ancak Allah bilir. Biz şimdilik kalbin bazı ordularına işaret edeceğiz, Çünkü bizim gayemizle ilgili olan odur. Bu bakımdan kalbin iki ordusu vardır: Bir ordusu gözle görülür. İkinci bir ordusu vardır ki gözle değil basiretle görülür. Kalp padişah hükmündedir. Orduları ise, hizmetkâr ve yardımcılar hükmünde.., İşte ordunun mânâsı da budur.
Gözle görülen ordusuna gelince, o el, ayak, göz, kulak, dil ve diğer bâtın ve zâhir âzalardır. Zira bütün bu âzalar kalbin hizmetçisi ve yardımcısı olmuşlardır. Bu bakımdan onlara tasarruf eden; onları yürüten, durduran sadece kalptir. Onlarda kalbe itaat etmek üzere yaratılmıştır. Asla ona muhalif hareket etmeye güçleri yetmez. Ona karşı gelemezler. Meselâ kalp, göze açılmayı emrettiği zaman göz derhal açılır. Ayağa hareket etmeyi emrettiği zaman ayak derhal harekete geçer. Dile konuşmayı emrettiği ve bu emrini kesinlikle yürütmesini ferman ettiğinde dil derhal konuşur. Diğer âzalar da böyledir. Âzalar ve duyuların kalbe tes-hir olunmaları bir yönden meleklerin Allah'a (teşbihte hata olmasın) teshir olunmalarına benzer. Çünkü melekler itâat etmek üzere yaratılmışlardır. Allah'a muhalefet etmek gücüne sahip değildirler ve emrolunduklarını yaparlar. Bu âzalar ile melekler, ancak bir noktada ayrılırlar. Şöyle ki, yerine getirdikleri emri bilmektedirler. Göz kirpikleri ise, açılmak ve kapanmakta kalbe itâat eder, fakat teshir yönünden eder. Ne nefsinden ve ne de kalbe yaptığı itaatten haberdar değildir!
Kalbin bu ordulara ihtiyacı, yaratılışının sebebi olan yolculuğa çıkmak için merkep ve azığa olan ilgisindendir. Kalbin, çıkması için yaratılmış olduğu yolculuk, Allah'a giden yolculuktur. Allah'ın mülâkatı için gidilen konaklardır, işte kalpler bunun için yaratılmışlardır. Nitekim Allah Teâlâ 'Ben insanları ve cinleri, ancak beni tanısınlar diye yarattım' (Zâriyât/56) buyurmuştur. Kalbin merkezi bedendir. Azığı ilimdir. Onu bu azığa götüren ve bu azıktan faydalanmasını mümkün kılan sebepler ancak salih amellerdir. Bu bakımdan bedende durmadıkça ve dünyayı geçmedikçe Allah'a ulaşma imkânını kul elde edemez. Çünkü en yakın konağı, en uzak konağa varmak için mutlaka geçmesi gerekir. Bu bakımdan dünya, âhiretin tarlasıdır ve dünya hidayet konaklarından bir konaktır. İki konağın en yakını olduğundan dolayı kendisine, en yakın mânâsına gelen dünya ad olarak verilmiştir. Bu bakımdan insanoğlu bu âlemden azıklanmaya mecburdur. Onu bu âleme götüren merkep bedenidir. O halde bedeni beslemek ve korumak mecburiyetindedir. Beden de ancak kendisine uygun gelen gıda ve benzerlerini kendisine vermek sûretiyle korunur. Helâkinin sebeplerinden olan ve kendisine zıt düşen şeyleri kendisinden uzaklaştırmak sûretiyle korunur. Bu bakımdan kalp, bedene gıdayı ulaştırmak için iki orduya muhtaçtır: Biri şehvetten ibaret olan bâtın ordusudur. Diğeri de gıdayı getiren ayak ve elden ibaret olan zâhir ordusudur.
Onun için kalpte muhtaç olunacak şehvetler yaratıldı. Şehvetlerin âletleri bulunan âzalar yaratıldı ve böylece kalp, mühlikâtı (yok edicileri) defetmek için de iki orduya muhtaçtır:
A)Bâtın ordusu. Bu bâtın ordusunun mühlikâtları defetmekte kullandığı gazabtır ki bununla düşmanlardan intikam alır.
B)Zâhir ordusu. Bu zâhir ordusu el ve ayaktır ki gazabın istediği gibi onlarla çalışır. Bütün bunlar haricî emirlere bağlıdırlar. Bu bakımdan bedenin âzaları silâhlar ve benzerleri gibidir. Sonra gıdaya muhtaç olan bir kimse gıdayı bilmeyince gıdanın şehveti ve ülfiyeti ona zerre kadar fayda vermez. Bu bakımdan gıdayı bilmek için de iki orduya muhtaçtır:
1.Bâtın ordusu. Bu bâtın ordusu kulağın, gözün, burnun, dokunma hissinin ve zevkin idrâkinden ibarettir.
2.Zâhir ordusu. Bu zâhir ordusu göz, kulak, burun ve diğerleridir. Bunlara nasıl muhtaç olunur ve buradaki hikmet nedir? Bunun ayrıntıları meseleyi uzatır, birkaç cilde dahi sığmaz.Biz Şükür kitabında bunun az bir yönüne değinmiş bulunuyoruz.
Kalp ordularının tamamı üç sınıftır:
1.İteleyici ve tergib edici sınıf, ya kalbi şehvetine uygun ve fayda verene teşvik eder veya gazab gibi zararlıyı defetmeye teşvik eder. Bazen de bu teşvikçiye irade denir.
2.İkinci sınıf, bu maksatları elde etmek için âzaları tahrikedendir. Bu ikinci sınıfın adına kudret denir. Kudret insanın diğer âzalarına yayılmış bir ordudur. Öyle ki insanın adalelerine ve adale bağlantısı olan damarlarına kadar yayılmıştır.
3.Üçüncü sınıf, casuslar gibi, şeyleri târif edip idrâk edendir. Bu da göz, kulak, koku,zevk ve dokunma kuvvetidir. Bu kuvvet de belli âzalara yayılmıştır ve buna da İlim ve idrâk' adı verilir. Bu bâtın orduların her biriyle beraber zâhir ordular vardır. Bu zâhir ordular damar, kan, yağ, et ve kemikten olan âzalardır ki bu âzalar, bu orduların elinde âlet olmak için hazırlanmıştır. Zira çalışma kuvveti sadece parmakladır. Görme kuvveti de ancak gözledir ve diğer kuvvetler de böyledir. Biz burada zâhir ordular (âzalar) hakkında konuşmuyoruz. Çünkü bunlar mülk ve şehâdet âlemindendirler. Biz burada şimdilik sizlerce görünmeyen ve kalbi takviye eden ordular hakkında konuşuyoruz.
Bu üçüncü sınıf ki' bunların arasındaki idrâk edicidir, zâhir konaklarda duran havass-ı hamse (beş duyu; kulak, göz, burun, zevk ve dokunma) ile bâtın konaklarda ki bu bâtın konaklar da dimağın içerisindeki boşluklardır duranlara ayrılır. Bu bâtın konaklarda duranlar da beş tanedir. Çünkü insanoğlu bir şeyi gördükten sonra, iki gözünü kapatır. Gözünü kapatmadan önce, gördüğü o şeyin sûretini idrâk eder ki bu hayaldir. Sonra o sûret insanoğluyla beraber, koruyucusu olduğu için kalır. O koruyucusu da muhâfız askerdir. Sonra insanoğlu idrâk ettiği şeyler hakkında düşünür. Onun bir kısmını diğeriyle birleştirir. Sonra unuttukları varsa onları hatırlar ve onlar geri gelirler. Sonra hayaline görünür mânâların tamamını, görünenler arasında ortak bulunan bir his ile bir araya getirir. Bu bakımdan iç âlemde ortak olan bir his vardır. Bir de tahayyül ve tefekkür vardır. Hatırlama ve hissetme vardır. Eğer Allah Teâlâ tahayyül, hatırlama, düşünce ve korunma kuvvetleri yaratmasay'dı, insanoğlunun dimağı, eli ve ayağı bundan boş olduğu gibi, bu özelliklerden de boş olacaktı. O halde bu özellikler de bâtın âleminin ordularıdır. Onların kışlaları da bâtın âlemindedir. İşte buraya kadar saydıklarımız kalp ordularının kısımlarıdır. Bunun izâhı zayıf kimselerin fehmi idrâk etsin diye misaller vermek sûretiyle oldukça uzar. Bu gibi kitapların hedefi, kuvvetlilerin ve önder âlimlerin faydalanmasıdır. Fakat biz, bunları anlayışlara yaklaştırmak için bazı misaller vermek sûretiyle zayıflara anlatmaya çalışacağız.
Gözle görülen ordusuna gelince, o el, ayak, göz, kulak, dil ve diğer bâtın ve zâhir âzalardır. Zira bütün bu âzalar kalbin hizmetçisi ve yardımcısı olmuşlardır. Bu bakımdan onlara tasarruf eden; onları yürüten, durduran sadece kalptir. Onlarda kalbe itaat etmek üzere yaratılmıştır. Asla ona muhalif hareket etmeye güçleri yetmez. Ona karşı gelemezler. Meselâ kalp, göze açılmayı emrettiği zaman göz derhal açılır. Ayağa hareket etmeyi emrettiği zaman ayak derhal harekete geçer. Dile konuşmayı emrettiği ve bu emrini kesinlikle yürütmesini ferman ettiğinde dil derhal konuşur. Diğer âzalar da böyledir. Âzalar ve duyuların kalbe tes-hir olunmaları bir yönden meleklerin Allah'a (teşbihte hata olmasın) teshir olunmalarına benzer. Çünkü melekler itâat etmek üzere yaratılmışlardır. Allah'a muhalefet etmek gücüne sahip değildirler ve emrolunduklarını yaparlar. Bu âzalar ile melekler, ancak bir noktada ayrılırlar. Şöyle ki, yerine getirdikleri emri bilmektedirler. Göz kirpikleri ise, açılmak ve kapanmakta kalbe itâat eder, fakat teshir yönünden eder. Ne nefsinden ve ne de kalbe yaptığı itaatten haberdar değildir!
Kalbin bu ordulara ihtiyacı, yaratılışının sebebi olan yolculuğa çıkmak için merkep ve azığa olan ilgisindendir. Kalbin, çıkması için yaratılmış olduğu yolculuk, Allah'a giden yolculuktur. Allah'ın mülâkatı için gidilen konaklardır, işte kalpler bunun için yaratılmışlardır. Nitekim Allah Teâlâ 'Ben insanları ve cinleri, ancak beni tanısınlar diye yarattım' (Zâriyât/56) buyurmuştur. Kalbin merkezi bedendir. Azığı ilimdir. Onu bu azığa götüren ve bu azıktan faydalanmasını mümkün kılan sebepler ancak salih amellerdir. Bu bakımdan bedende durmadıkça ve dünyayı geçmedikçe Allah'a ulaşma imkânını kul elde edemez. Çünkü en yakın konağı, en uzak konağa varmak için mutlaka geçmesi gerekir. Bu bakımdan dünya, âhiretin tarlasıdır ve dünya hidayet konaklarından bir konaktır. İki konağın en yakını olduğundan dolayı kendisine, en yakın mânâsına gelen dünya ad olarak verilmiştir. Bu bakımdan insanoğlu bu âlemden azıklanmaya mecburdur. Onu bu âleme götüren merkep bedenidir. O halde bedeni beslemek ve korumak mecburiyetindedir. Beden de ancak kendisine uygun gelen gıda ve benzerlerini kendisine vermek sûretiyle korunur. Helâkinin sebeplerinden olan ve kendisine zıt düşen şeyleri kendisinden uzaklaştırmak sûretiyle korunur. Bu bakımdan kalp, bedene gıdayı ulaştırmak için iki orduya muhtaçtır: Biri şehvetten ibaret olan bâtın ordusudur. Diğeri de gıdayı getiren ayak ve elden ibaret olan zâhir ordusudur.
Onun için kalpte muhtaç olunacak şehvetler yaratıldı. Şehvetlerin âletleri bulunan âzalar yaratıldı ve böylece kalp, mühlikâtı (yok edicileri) defetmek için de iki orduya muhtaçtır:
A)Bâtın ordusu. Bu bâtın ordusunun mühlikâtları defetmekte kullandığı gazabtır ki bununla düşmanlardan intikam alır.
B)Zâhir ordusu. Bu zâhir ordusu el ve ayaktır ki gazabın istediği gibi onlarla çalışır. Bütün bunlar haricî emirlere bağlıdırlar. Bu bakımdan bedenin âzaları silâhlar ve benzerleri gibidir. Sonra gıdaya muhtaç olan bir kimse gıdayı bilmeyince gıdanın şehveti ve ülfiyeti ona zerre kadar fayda vermez. Bu bakımdan gıdayı bilmek için de iki orduya muhtaçtır:
1.Bâtın ordusu. Bu bâtın ordusu kulağın, gözün, burnun, dokunma hissinin ve zevkin idrâkinden ibarettir.
2.Zâhir ordusu. Bu zâhir ordusu göz, kulak, burun ve diğerleridir. Bunlara nasıl muhtaç olunur ve buradaki hikmet nedir? Bunun ayrıntıları meseleyi uzatır, birkaç cilde dahi sığmaz.Biz Şükür kitabında bunun az bir yönüne değinmiş bulunuyoruz.
Kalp ordularının tamamı üç sınıftır:
1.İteleyici ve tergib edici sınıf, ya kalbi şehvetine uygun ve fayda verene teşvik eder veya gazab gibi zararlıyı defetmeye teşvik eder. Bazen de bu teşvikçiye irade denir.
2.İkinci sınıf, bu maksatları elde etmek için âzaları tahrikedendir. Bu ikinci sınıfın adına kudret denir. Kudret insanın diğer âzalarına yayılmış bir ordudur. Öyle ki insanın adalelerine ve adale bağlantısı olan damarlarına kadar yayılmıştır.
3.Üçüncü sınıf, casuslar gibi, şeyleri târif edip idrâk edendir. Bu da göz, kulak, koku,zevk ve dokunma kuvvetidir. Bu kuvvet de belli âzalara yayılmıştır ve buna da İlim ve idrâk' adı verilir. Bu bâtın orduların her biriyle beraber zâhir ordular vardır. Bu zâhir ordular damar, kan, yağ, et ve kemikten olan âzalardır ki bu âzalar, bu orduların elinde âlet olmak için hazırlanmıştır. Zira çalışma kuvveti sadece parmakladır. Görme kuvveti de ancak gözledir ve diğer kuvvetler de böyledir. Biz burada zâhir ordular (âzalar) hakkında konuşmuyoruz. Çünkü bunlar mülk ve şehâdet âlemindendirler. Biz burada şimdilik sizlerce görünmeyen ve kalbi takviye eden ordular hakkında konuşuyoruz.
Bu üçüncü sınıf ki' bunların arasındaki idrâk edicidir, zâhir konaklarda duran havass-ı hamse (beş duyu; kulak, göz, burun, zevk ve dokunma) ile bâtın konaklarda ki bu bâtın konaklar da dimağın içerisindeki boşluklardır duranlara ayrılır. Bu bâtın konaklarda duranlar da beş tanedir. Çünkü insanoğlu bir şeyi gördükten sonra, iki gözünü kapatır. Gözünü kapatmadan önce, gördüğü o şeyin sûretini idrâk eder ki bu hayaldir. Sonra o sûret insanoğluyla beraber, koruyucusu olduğu için kalır. O koruyucusu da muhâfız askerdir. Sonra insanoğlu idrâk ettiği şeyler hakkında düşünür. Onun bir kısmını diğeriyle birleştirir. Sonra unuttukları varsa onları hatırlar ve onlar geri gelirler. Sonra hayaline görünür mânâların tamamını, görünenler arasında ortak bulunan bir his ile bir araya getirir. Bu bakımdan iç âlemde ortak olan bir his vardır. Bir de tahayyül ve tefekkür vardır. Hatırlama ve hissetme vardır. Eğer Allah Teâlâ tahayyül, hatırlama, düşünce ve korunma kuvvetleri yaratmasay'dı, insanoğlunun dimağı, eli ve ayağı bundan boş olduğu gibi, bu özelliklerden de boş olacaktı. O halde bu özellikler de bâtın âleminin ordularıdır. Onların kışlaları da bâtın âlemindedir. İşte buraya kadar saydıklarımız kalp ordularının kısımlarıdır. Bunun izâhı zayıf kimselerin fehmi idrâk etsin diye misaller vermek sûretiyle oldukça uzar. Bu gibi kitapların hedefi, kuvvetlilerin ve önder âlimlerin faydalanmasıdır. Fakat biz, bunları anlayışlara yaklaştırmak için bazı misaller vermek sûretiyle zayıflara anlatmaya çalışacağız.
Kalbin Acaip Halleri
- Giriş
- Kalb'in Süratle Değişmesi, Sebat ve Bozulma Kısımlarında Kalb'in Taksimi
- Nefis, Ruh, Kalp ve Akıl Kelimelerinin Mânâları ve Bu Kelimelerle Murâd Olunan Hakikatler
- Kalbin Askerleri
- Kalbin Gizli Orduları ve Misâlleri
- İnsan Kalbinin Özellikleri
- Kalbin Vasıfları ve Misallerinin Toplamı
- İlm'e Nisbetle Kalbin Hâli
- Kalbin Aklî, Dünyevî ve Uhrevî İlimlerin Kısımlarına nisbeten hâli
- İlham İle Öğrenmek ve Hakkın Keşfedilmesinde Sûfîlerin Yolu İle Ehl-i İstidlâl'in Yolu Arasındaki Fark
- İki Makam Arasındaki Farkın Bir Misâl İle Beyanı
- Mûtad Yolu Takip Etmeksizin ve Bir Öğrenme Olmaksızın Ehl-i Tasavvufun Marifet'i Elde Etmesinin Sahih Oluşuna Delâlet Ede
- Şeytanın Kalbe Vesvese İle Tasallutu, Vesvese'nin Anlamı ve Galebe Çalmasının Sebebi
- Şeytan'ın Kalbe Giriş Yolları
- Kulun,KalbinVesveselerinden, Himmet ve Hatıratından ve Maksudunun Hangi Kısımlarından Muâhaze Edilip-Edilemeyeceğinin iza
- Zikir Anında Vesveselerin Tamamen Yok Olup-Olmayacağı Meselesi