4.Murâkabe'nin Fazileti

Cebrâil (a.s), Hz. Peygamber'den İhsân'ın mânâsını sorduğunda, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
İhsan, sanki Allah'ı görüyormuşsun gibi Allah'a kulluk yapmandır!4

Allah'a, sanki görüyormuş gibi kulluk yap! Zira sen O'nu görmesen de O seni görür!5

Her nefsin yaptığı işin başında duranla (hiç bir şeyden haberi olmayan) bir mi? (Ra'd/33)

Allah'ın (kendisini daima) gördüğünü bilmiyor mu (o)?(Alâk/14)

Şüphesiz Allah, sizin üzerinize de gözetleyicidir.(Nisa/l)

Emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler, şahidliklerini yaparlar. (Meâric/32-33)
İbn Mübarek bir kişiye 'Allah'ı gözet!' dediğinde kişi bu sözün açıklamasını istedi. Cevap olarak dedi ki: 'Daima Allah'ı görüyor gibi ol!'

Abdülvahid b. Zeyd şöyle demiştir: 'Benim efendim benim üzerime murakıb olduğunda O'ndan başkasına aldırmam!'

Ebu Osman el-Mağribî 'Bu yolda insanoğlunun nefsine gerekli kıldığı en üstün şey muhasebe, murâkabe ve ilimle amelini idare etmesidir!' demiştir.
İbn Atâ 'İbadetlerin en üstünü vakitlerin devamı boyunca hakkı murâkabe etmektir!' demiştir.

Cerirî şöyle demiştir: 'Bizim bu işimiz iki esas üzerine bina edilmiştir: a) Nefsine Allah'ı murâkabe etmeyi gerekli kılman, b) Zâhirinde ilmin kaaim olmasıdır'.

Ebu Osman şöyle demiştir: Ebu Hafs bana dedi ki: 'Hak için oturduğunda kendi nefsine ve kalbine vâiz ol! Halkın etrafına toplanmasına aldanma! Zira onlar senin zâhirine bakarlar. Allah ise senin bâtınına bakar'.

Hikâye olunuyor ki: Bir şeyhin genç bir talebesi vardı. O zat bu talebesine ikram eder, kendisini diğer talebelerinden önde tutardı. Arkadaşlarından bazısı şeyhe dedi ki: 'Biz ondan daha yaşlı olduğumuz halde, nasıl (bizden daha fazla) ona ikram edersin?' Bunun üzerine şeyh birkaç kuş istedi. Onların herbirine bir kuş ve bir bıçak verdi ve dedi ki: 'Sizden herbiriniz kendisini kimsenin görmediği bir yerde kuşu kesip getirsin!' O gence de bir kuş ve bıçak verip diğerlerine dediğini ona da söyledi. Diğer talebeler kuşları kesip getirdiler, genç ise kuşu diri olarak getirdi. Şeyh, gence 'Arkadaşların gibi neden kuşu kesmedin?' dedi. Cevap olarak dedi ki: Hiç kimsenin beni görmediği bir yer bulamadım. Zira Allah her mekanda beni görüyordu!' Bu cevap üzerine, arkadaşları, gencin bu murakâbesine hayran kaldılar. Şeyhe hitaben 'Bu arkadaşımız kendisine ikram etmene daha lâyıktır' dediler.

Hikâye olunuyor ki Zeliha, Yusuf (a.s) ile başbaşa kaldığında kalkıp evde bulunan bir putun yüzünü bir perde ile örttü.6 Yusuf (a.s) bu hareketinden dolayı Zeliha'ya dedi ki: 'Ne o cansız bir şeyden utanıyorsun da Cebbâr olan sultanın görmesinden utanmıyor musun?'
Bir genç bir cariyeden nefsini istedi. Cariye ona dedi ki:
- Sen utanmaz mısın?
- Kimden utanayım! Beni yıldızlardan başka kimse görmüyorki!
- Acaba o yıldızları yaratan nerededir? Bir kişi Cüneyd-i Bağdâdîye şöyle sordu:
- Gözümü haram bakıştan nasıl koruyayım?
- Her şeyi görenin sana bakışının, senin bakışından daha önceolduğunu bilmenle!

Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'Murâkabeyi ancak rabbinden gelen nasibinin yok olmasından korkan bir kimse tahakkuk ettirir'.

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: 'Adn bahçeleri Firdevs bahçelerindendir. O bahçelerde Cennet çiçeğinden yaratılmış hûriler vardır'.

Mâlik'e 'O Adn cennetlerinde kim kalır?' diye soruldu. Mâlik cevap olarak dedi ki: Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 'Adn cen-netlerinde günah işlemeyi düşündüklerinde benim büyüklüğümü hatırlayıp beni gözetenler kalır. Onların belleri, benim korkumdan kamburlaşmıştır. İzzet ve celâlime yemin ederim, ben yer ehline azap etmeyi düşündüğümde acıkmış ve korkumdan susamış kimselere bakınca onlardan azabı geri çeviririm'.

Muhâsibî'den murâkabenin mânâsı sorulunca, cevap olarak dedi ki: 'Murâkabenin başlangıcı, kalbin Allah Teâlâ'ya yakınlığını bilmektir!'

Mürteiş7 şöyle demiştir: 'Murâkabe her an ve her kelimede gaybı mülahaza etmek suretiyle sırrın gözetilmesidir'.
Rivayet ediliyor ki Allah Teâlâ meleklerine şöyle buyurmuştur: 'Siz zâhirleri tedvirle memursunuz. Ben ise bâtının üzerinde mu-râkabe ediciyim'.

Muhammed b. Ali Tirmizî şöyle demiştir: 'Murâkabeni nazarından gaip olamadığın bir zat için yap! Şükrünü öyle bir zat için yap ki O'nun nimetleri senden kesilmez. İbadetini öyle bir zat için yap ki O'na daima muhtaçsın! Eğilmeni öyle bir zata karşı yap ki O'nun mülkünden ve saltanatından dışarı çıkamazsın!'

Sehl et-Tüsterî şöyle demiştir: 'Kalp, kulun nerede olursa olsun Allah'ın kendisini gördüğünü bilmesinden daha üstün ve daha şerefli bir şeyle süslenmemiştir'.
Zatın birine 'Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut! İşte bu rabbinden korkanlara mahsustur' (Beyyine/8) ayetinin mânâsı sorulduğunda şöyle demiştir: 'Bunun mânâsı, işte bu, rabbinin (müşahedesini) gözeten, nefsini hesaba çeken, varacağı yer için azıklanan kimsedir!'

Zünnûn-i Mısrî'ye şöyle soruldu: 'Kul ne ile cennete gider?' Zünnûn şöyle dedi: Beş şeyle cennete girer:
1. İçinde eğrilik olmayan bir istikametle.
2. Unutkanlık olmayan bir çalışma ile!
3. Allah'ı gizlide ve açıkta mülahaza etmekle!
4. Ölüme hazırlanmak suretiyle ölümü beklemekle!
5. Hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çekmekle!'

Şair bu mânâda şöyle demiştir: "Yalnız kaldığın zaman 'Ben yalnızım, beni kimse görmüyor' deme. Allah'ın seni murâkabe ettiğini unutma! Bir an bile Allah'ın senden gâfil olduğunu, senin gizlediklerini bilemeyeceğini sanma! Günlerin süratle geçtiğini, bekleyenler için yarının çok yakın olduğunu görmüyor musun?!"

Humeyd et-Tavil8, Süleyman b. Ali'ye9 'Bana nasihat et' diye dilekte bulununca Süleyman ona 'Eğer tenha bir yerde Allah'a is-yan ettiğinde O'nun seni gördüğüne inanıyorsan, büyük bir şeye cüret etmişsin! Eğer seni görmediğini sanmışsan, muhakkak kâfir olursun!' dedi.

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Hiçbir gizli, kendisine gizli olmayan bir zatın murâkabesinden ayrılma! Vefayı kudret elinde tutan bir zattan ümidini kesme! Cezayı, tasarrufunda bulunduran bir zattan kork!'

Firkad es-Sencî10 şöyle demiştir: 'Münafık kişi etrafına bakar, kimsenin kendisini görmediğini sandığında kötülüğe dalar. O ancak insanlara bakar, Allah'a aldırmaz!'

Abdullah b. Dinâr 11 şöyle demiştir: 'Ömer b. Hattab ile beraber Mekke'ye doğru yola çıktık. Yolun ortasında geceledik. Hz. Ömer'in yanına dağdan bir çoban inip geldi. Hz. Ömer, çobana şöyle dedi:
- Ey çoban! Şu sürüden bana bir koyun sat!'
- Ben köleyim!
- Efendine 'Kurt onu yedi!' dersin.
- O halde, Allah nerede!
Bu söz üzerine Hz. Ömer ağladı! Sonra ertesi gün efendisinin yanına giderek onu satın alarak azad etti ve şöyle dedi: 'Dünyada bu sözün seni azad etti. Ümit ederim ki bu söz ahirette de seni azad etsin!'




4) Buhârî
5) Ebu Nuaym
6) Bunun, Zeliha müslüman olmadan önce meydana gelmiş bir hâdise olduğuna dikkat edilmelidir.
7) Adı Ebu Muhammed Abdullah b.Muhammed'dir. Nişaburludur. Bağdad'da H. 328'de vefat etmiştir.
8) Adı Humeyd b. Ebî Hamid Ebî Ubeyde'dir. Basralı bir Tâbiîndir. H. 143'de
ayakta namaz kılarken 75 yaşında iken düşüp vefat etmiştir.
9) Eşrafdan biri idi. Halifelerden Mansur'un amcası idi.H.142'de 59 yaşında vefat etmiştir.
10) Ebu Yakub Basralı ve sâdık bir âbiddir. H. 131'de vefat etmiştir.
11) Bu zat, Adevî kabilesindendir. İbn Ömer'in azadlısıdır. H. 127'de vefat etmiştir.