26.Mirasta Kadının Durumu
Mîrâsda Kadın’ın Durumu:
İslâm Dîni’nde miras, şahısların ihtiyaç ve mes’ûliyetlerine göre taksime tâbi tutulmuştur. Âile hayatında geçim yükü, genellikle erkeğin omuzlarındadır. Erkek, hem kendisini, hem de hanımını olmak üzere en az iki kişinin geçimini sağlamak zorundadır. Bunun yanında çocuklarını, annesini, babasını geçindirmek de erkeğe düşer. Oysa kadın, kocasının nafakasını sağlamak zorunda değildir. Kadına, ya kocası veya oğlu, babası yahut kardeşleri bakar. İster anne, ister eş, isterse kız çocuk, isterse kız kardeş olsun, kadının geçimi kendisine âid olmayıp, oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Çoğunlukla kadın, kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da yükümlü değildir. Erkek ise tam aksine eşinin, kızının, annesinin ve kızkardeşinin geçimini sağlamakla mükellefdir.
İşte hem kendisine, hem hanımına, çocuklarına, gerektiğinde annesine, babasına, kızkardeşlerine bakmak, onların geçimlerini sağlamak zorunda bulunan erkeğin, gerektiğinde yine kendisinin bakıp himâye edeceği kızkardeşinden bir kat daha fazla miras alması, adâlete aykırı değil, adâletin tâ kendisidir.
Kadın, kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Kadının malî durumu yerinde olsa bile, âilenin harcamalarına katılmak zorunluluğu yoktur. Bu açıdan bakılınca, kadın ile erkeğe aynı pay verilecek olsa, hisseleri aynı olduğu halde erkek, âilenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir sorumluluğu olmadığı noktasında, denge erkek aleyhine bozulmuş olacaktır ki bu, erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
Erkek, evlenme sırasında kararlaştırılan ve mehir adı verilen bir mikdar mal veya parayı kendisi ile nikahlandığı kadına vermekle mükellefdir. Kadının ise, erkeğe karşı böyle bir yükümlülüğü yoktur.
Kadın boşandığı takdirde, iddet sûresince onun barınma, yeme-içme, giyim-kuşam masraflarını ödemek, kadını boşayan kocanın görevidir. Kadının ise kocasına karşı böyle bir sorumluluğu yoktur.
Görüldüğü gibi, malî mükellefiyetler bakımından kadın, erkeğe karşı eşit olmak bir yana, avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Pek çok konudaki malî yükümlülükler erkeğe verilmiştir. Bu yüzden, erkeğe malî yükün ağırlığına uygun olarak iki hisse, erkeğe nazaran hemen hiçbir malî yükümlülüğü olmayan kadına da bir hisse verilmektedir.
Mîrâsla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
"Allâh size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (mîrâs vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa, yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mîrâsdan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da, ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar, ölenin) yapacağı vasiyyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından yakın olduğunu bilemezsiniz.. Bunlar Allâh tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allâh, ilim ve hikmet sahibidir.
Yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de yapacağınız vasiyyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde, malı mîrâsçılara kalırsa ve bir erkek yahud bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak) tır. Bunlar Allâh’dan size vasiyyettir. Allâh her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir. Bunlar, Allâh’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne itâat ederse, Allâh onu zemîninden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, (onlar) orada devamlı kalıcıdırlar, işte büyük kurtuluş budur!
Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa, Allâh onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır.." (187)
Mîrâsdan kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesi, kadının mîrâsçı olarak sahib olabileceği bütün konular için değil, sadece kadının, aynı ana-babanın çocuğu olarak erkek kardeşi ile birlikte mîrâsçı olması durumunda söz konusudur.
Kadının mîrâsdaki payının durumu, iddiâ edildiği gibi, sadece erkeğin yarı hissesi değildir. Bilakis, yukarıdaki âyet-i kerîmelerde de açıkça ifâde edildiği gibi, ölenin sadece kız çocukları varsa ve sayıları da ikiden fazla ise, o zaman mîrâsın üçte ikisi onların olur. Şayet ölenin mîrâsçısı tek bir kız çocuğu ise, o takdirde mîrâsın yarısını almaya hak kazanır.
Yine âyet-i kerîmeye göre; şâyet bir anne-babanın çocuğu vefat eder de mîrâs bırakırsa, ölenin çocukları da varsa, anne-babanın her birine mîrâsın altıda biri verilir. Burada görüldüğü gibi, bir anne olarak kadına, çocuğunun mîrâsında verilen pay, bir baba olarak erkeğe verilen paya denktir. Bu da açıkça göstermektedir ki, kadına, erkeğin payının yarısı kadar hisse verilmesi, umûmî bir hüküm değildir. Hattâ yukarıdaki âyet-i kerîmeler, ölenin çocuğu yok ise, annenin, mîrâsın üçte birini alacağını da açıkça ifâde etmektedir. Konu ile ilgili âyet-i kerîmede, bir erkeğin veya kadının, anne veya babası vefat etmişse ve çocuğu da yoksa, sadece bir erkek veya kızkardeşi varsa, mîrâsdan her birine eşit olarak altıda bir hisse düşeceği beyân edilmekle, bu durumda kadın ile erkeğin eşit hisse alacakları hükme bağlanmıştır. Bu hususda kadının hangi durumda olursa olsun, mîrâsdan erkeğin hissesinin yarısı kadar pay alacağı iddiâsının ne derece asılsız ve maksadlı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Böylece, Kur’ân-ı Kerîm’de miras ile ilgili âyet-i kerîmeler incelendiğinde görülmektedir ki, mirasta kadının payının, erkeğin payının yarısı olduğu iddiâsı, bütün durumlar için geçerli olmayıp sadece kız çocuğunun erkek kardeşi ile birlikte anne-babasına mirasçı olması durumunda söz konusudur. Bunun dışında bir anne veya kızkardeş olarak ölene mirasçı olma durumunda kadının payı değişmekte, bazen ölenin kızkardeşi olarak mirasçı olma durumunda olduğu gibi- erkek ile eşit hisse de alabilmektedir.
Demek ki, mirastan kadına, erkeğin hissesinin yarısı kadar pay verilmesinin, erkeği kadından üstün tutmak düşüncesi ile hiç bir ilgisi yoktur. Bilakis bu taksimat, kadın ile erkeğin külfetleri ile nimetlerinin dengelenmesi ve sosyal adâletin sağlanması amacına yöneliktir.
İslâm Dîni’nde miras, şahısların ihtiyaç ve mes’ûliyetlerine göre taksime tâbi tutulmuştur. Âile hayatında geçim yükü, genellikle erkeğin omuzlarındadır. Erkek, hem kendisini, hem de hanımını olmak üzere en az iki kişinin geçimini sağlamak zorundadır. Bunun yanında çocuklarını, annesini, babasını geçindirmek de erkeğe düşer. Oysa kadın, kocasının nafakasını sağlamak zorunda değildir. Kadına, ya kocası veya oğlu, babası yahut kardeşleri bakar. İster anne, ister eş, isterse kız çocuk, isterse kız kardeş olsun, kadının geçimi kendisine âid olmayıp, oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Çoğunlukla kadın, kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da yükümlü değildir. Erkek ise tam aksine eşinin, kızının, annesinin ve kızkardeşinin geçimini sağlamakla mükellefdir.
İşte hem kendisine, hem hanımına, çocuklarına, gerektiğinde annesine, babasına, kızkardeşlerine bakmak, onların geçimlerini sağlamak zorunda bulunan erkeğin, gerektiğinde yine kendisinin bakıp himâye edeceği kızkardeşinden bir kat daha fazla miras alması, adâlete aykırı değil, adâletin tâ kendisidir.
Kadın, kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Kadının malî durumu yerinde olsa bile, âilenin harcamalarına katılmak zorunluluğu yoktur. Bu açıdan bakılınca, kadın ile erkeğe aynı pay verilecek olsa, hisseleri aynı olduğu halde erkek, âilenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir sorumluluğu olmadığı noktasında, denge erkek aleyhine bozulmuş olacaktır ki bu, erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
Erkek, evlenme sırasında kararlaştırılan ve mehir adı verilen bir mikdar mal veya parayı kendisi ile nikahlandığı kadına vermekle mükellefdir. Kadının ise, erkeğe karşı böyle bir yükümlülüğü yoktur.
Kadın boşandığı takdirde, iddet sûresince onun barınma, yeme-içme, giyim-kuşam masraflarını ödemek, kadını boşayan kocanın görevidir. Kadının ise kocasına karşı böyle bir sorumluluğu yoktur.
Görüldüğü gibi, malî mükellefiyetler bakımından kadın, erkeğe karşı eşit olmak bir yana, avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Pek çok konudaki malî yükümlülükler erkeğe verilmiştir. Bu yüzden, erkeğe malî yükün ağırlığına uygun olarak iki hisse, erkeğe nazaran hemen hiçbir malî yükümlülüğü olmayan kadına da bir hisse verilmektedir.
Mîrâsla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
"Allâh size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (mîrâs vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa, yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mîrâsdan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da, ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar, ölenin) yapacağı vasiyyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından yakın olduğunu bilemezsiniz.. Bunlar Allâh tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allâh, ilim ve hikmet sahibidir.
Yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de yapacağınız vasiyyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde, malı mîrâsçılara kalırsa ve bir erkek yahud bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak) tır. Bunlar Allâh’dan size vasiyyettir. Allâh her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir. Bunlar, Allâh’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne itâat ederse, Allâh onu zemîninden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, (onlar) orada devamlı kalıcıdırlar, işte büyük kurtuluş budur!
Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa, Allâh onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır.." (187)
Mîrâsdan kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesi, kadının mîrâsçı olarak sahib olabileceği bütün konular için değil, sadece kadının, aynı ana-babanın çocuğu olarak erkek kardeşi ile birlikte mîrâsçı olması durumunda söz konusudur.
Kadının mîrâsdaki payının durumu, iddiâ edildiği gibi, sadece erkeğin yarı hissesi değildir. Bilakis, yukarıdaki âyet-i kerîmelerde de açıkça ifâde edildiği gibi, ölenin sadece kız çocukları varsa ve sayıları da ikiden fazla ise, o zaman mîrâsın üçte ikisi onların olur. Şayet ölenin mîrâsçısı tek bir kız çocuğu ise, o takdirde mîrâsın yarısını almaya hak kazanır.
Yine âyet-i kerîmeye göre; şâyet bir anne-babanın çocuğu vefat eder de mîrâs bırakırsa, ölenin çocukları da varsa, anne-babanın her birine mîrâsın altıda biri verilir. Burada görüldüğü gibi, bir anne olarak kadına, çocuğunun mîrâsında verilen pay, bir baba olarak erkeğe verilen paya denktir. Bu da açıkça göstermektedir ki, kadına, erkeğin payının yarısı kadar hisse verilmesi, umûmî bir hüküm değildir. Hattâ yukarıdaki âyet-i kerîmeler, ölenin çocuğu yok ise, annenin, mîrâsın üçte birini alacağını da açıkça ifâde etmektedir. Konu ile ilgili âyet-i kerîmede, bir erkeğin veya kadının, anne veya babası vefat etmişse ve çocuğu da yoksa, sadece bir erkek veya kızkardeşi varsa, mîrâsdan her birine eşit olarak altıda bir hisse düşeceği beyân edilmekle, bu durumda kadın ile erkeğin eşit hisse alacakları hükme bağlanmıştır. Bu hususda kadının hangi durumda olursa olsun, mîrâsdan erkeğin hissesinin yarısı kadar pay alacağı iddiâsının ne derece asılsız ve maksadlı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Böylece, Kur’ân-ı Kerîm’de miras ile ilgili âyet-i kerîmeler incelendiğinde görülmektedir ki, mirasta kadının payının, erkeğin payının yarısı olduğu iddiâsı, bütün durumlar için geçerli olmayıp sadece kız çocuğunun erkek kardeşi ile birlikte anne-babasına mirasçı olması durumunda söz konusudur. Bunun dışında bir anne veya kızkardeş olarak ölene mirasçı olma durumunda kadının payı değişmekte, bazen ölenin kızkardeşi olarak mirasçı olma durumunda olduğu gibi- erkek ile eşit hisse de alabilmektedir.
Demek ki, mirastan kadına, erkeğin hissesinin yarısı kadar pay verilmesinin, erkeği kadından üstün tutmak düşüncesi ile hiç bir ilgisi yoktur. Bilakis bu taksimat, kadın ile erkeğin külfetleri ile nimetlerinin dengelenmesi ve sosyal adâletin sağlanması amacına yöneliktir.
İSLÂM'DA KADININ DEĞERİ VE HAKLARI
- Takdim
- Ö N S Ö Z
- 1. İSLAM’DA KADININ DEĞERİ
- 2. Önce Anne
- 3. Anne Olmak Şerefi
- 4. Ana Gibi Yâr Olmaz
- 5. Çocuk Terbiyesinde Anne:
- 6. Ana Duâsı:
- 7. En Hayırlı Kadın
- 8. İSLÂM’DA KADIN HAKLARI
- 9. Dînimizde Kadın-Erkek Eşitliği:
- 10. Cezâ ve Mükâfâtta Eşitlik
- 11. Kız-Erkek Ayırımı yok
- 12.Fizyolojik ve Psikolojik Farklılık
- 13.Erkek,Ailenin Reisidir
- 14.Kadının Tahsil Hakkı
- 15.Kadının Evlilikteki Durumu
- 16.Evliliğin Gayesi
- 17.Evlilikte Denklik
- 18.Kadının,Eşini Seçme Hakkı
- 19.Kadının Üç Temel Hakkı
- 20.Kadının Fedakarlığı
- 21.Kadınlara İbadetlerde Kolaylıklar
- 22.Kadın Ve Cihat
- 23.İslami Tebliğde Kadın
- 24.Tesettür,Kadının İffetini Korur
- 25.Kadın Ve Şahidlik
- 26.Mirasta Kadının Durumu
- 27.İslamda Boşanma
- 28.Boşanmanın Safhaları