Yolculuk Âdâbı
2. İbadet İçin Yolculuk Yapmak
Bu yolculuk, ya hac için veya cihad içindir... Biz bunun faziletini âdâbını, zâhirî ve bâtınî amellerini Haccın sırları bölümünde zikretmiştik. Peygamberlerin (a.s), sahâbenin, tâbiînin, sâir ulemâ ve velîlerin kabirlerinin ziyareti de bu cümledendir. Eğer herhangi bir kimseyi hayatta iken ziyaret etmekle insanoğlu faydalanır veya ölümünden sonra da onun ziyaretiyle insan bereketlenir ve bu gaye için kervanlar düzenlerse bu caiz olur.
Hz. Peygamber'in 'Kervanlar ancak üç mescid için düzenlenir. Biri benim şu mescidim, biri Mescid-i Haram, diğeri de Kudüsi Şerîf'te bulunan Mescidi Aksâ' hadîsi şerîfi bu tür ziyaretlere mâni teşkil etmez. Çünkü bu hadîs, mescidleri ziyaret etmemek hususunda vârid olmuş bir hadîsi şeriftir.
Çünkü mescidler, bu üç mescidden sonra, eşit ve biri diğerine benzerdirler. Aksi takdirde enbiyanın, evliyanın ve ulemanın kabirlerini ziyaret etmekte her ne kadar derece bakımından büyük farklar mevcut ise de faziletin aslında bir fark yoktur. Çünkü her birinin Allah nezdindeki derecelerinin farklılığına göre farklar mevcuttur...
Dirileri ziyaret etmek, ölüleri ziyaret etmekten daha evlâdır. Dirilerin ziyaretinden gaye, dualarının bereketini istemek ve ken-dilerine bakmanın bereketini elde etmektir. Zira âlim ve salihlerin yüzlerine bakmak ibadettir. Bunun gibi o bakışta onlara uymak, onların ahlâk ve âdâbıyla ahlâklanmak ve edeplenmek bâbında teşvik ve tergib vardır. Bütün bunlar onların nefislerinden ve fiillerinden istifade edilmesi umulan ilmî faydaların dışındaki faydalardır.
Nasıl durum böyle olmasın? Oysa biz, Sohbet bölümünde zikrettiğimiz gibi sadece Allah yolundaki arkadaşları ziyaret etmekte fazilet vardır.
Tevrat'ta (şu hükümler yazılıdır): 'Dört millik bir mesafe git! Allah yolundaki bir arkadaşını ziyaret et!
'
Mekânlara gelince, hadîs-i şerîfte zikredilen üç mescidden başka mekânların ziyaretinde hiçbir mânâ yoktur. Ancak hududlar oraya nöbet beklemek için gidilir bu hükmün dışındadır.
Hadîsi şerîf açıkça belirtiyor ki, üç mescid hariç, herhangi bir mekânın bereketini talep etmek için kervan tertiplenmemeli ve yolculuk ihdas etmemelidir.
Biz Hac kitabında, Mekke ve Medine'nin faziletlerini (uzun uzadıya) anlatmıştık. Kudüsi Şerîf in de büyük bir fazileti vardır.
İbn Ömer, Medine'den çıkıp Kudüsi Şerîfe gitmiş, oraya varıp beş vakit namazı kıldıktan sonra ertesi gün tekrar Medine'ye dönmüştür.
Hz. Süleyman (a.s), rabbinden şu istekte bulundu: 'Kim bu mescide (Mescidi Aksâ'ya) sadece namaz kılmak için gelirse, o mescidde oldukça, ondan iltifatını ta çıkıp gidinceye kadar kesme yarab! Onu annesinden doğduğu gibi günahından temizle!' Allah Teâlâ da, kulu Süleyman'ın bu dileğini kabul etti.
3. Dine Zarar Verici Şeylerden Kaçmak İçin Yolculuk Yapmak
Bu da güzeldir. Zira güç yetmeyecek şeylerden kaçmak, nebîlerin ve rasûllerin (a.s) sünnetlerindendir. Kendisinden kaçmanın farz olduğu şeylerden biri (zâlimlerin emrinde) idarecilik yapmaktır. Dünya makamlarına tâlip olmaktır. İlgilerin ve sebeplerin çokluğudur. Zira bütün bunlar kalbin boş olmasını engeller. Oysa din ancak kalbi Allah'ın dışında kalan herşeyden boşaltmak sûretiyle tamamlanır.
Eğer kalp, tam mânâsıyla boşalmazsa, ancak boşaldığı nisbette din ile uğraşabilir. Kalbin dünyada iken dünyanın mühim ve zarurî ihtiyaçlarından boşalması düşünülemez. Ancak bunun hafifleştirilmesi veya ağırlaştırılması düşünülebilir.
Hafifleştirenler kurtulmuşlardır. Ağırlaştıranlar da helâk olmuşlardır. Kurtuluşu bütün günahlar ve ağır yüklerin tamamından kalbin boş olmasına bağlamayan Allah'a hamd ve senâlar olsun! Belki Allah Teâlâ, fazlıyla bu hususta yükünü hafifleteni kabul eder. Hafifleten o kimsedir ki, dünya onun en büyük hedefi değildir. Fakat bu mertebeye varmak, nüfuzu genişlemiş, ilgileri çoğalmış bir kimse için vatanında hiç de kolay değildir!
Böyle bir kimsenin maksadı ancak gurbet diyarına çıkmak, nam ve nişanını kaybetmek ve kesilmesi gereken ilgi ve alâkalarını kesmek sûretiyle mümkün olabilir ki uzun bir müddet kişi, nefsini terbiye etsin. Sonra çoğu zaman Allah Teâlâ kendisine yardım eder, yakînini gerektiren ve kalbini itminana kavuşturan himmetlerini ihsan eder. Böyle bir kimse için hazer ve yolculuk eşit olur. Böyle bir kimsenin nezdinde sebep ve alâkaların varlığıyla yokluğu birbirine yaklaşır. Bu sebep ve alâkaların hiçbiri onu devam ettiği Allah'ın zikrinden alıkoymaz. Fakat böyle olmak cidden pek nadir olan durumlardandır. Çoğunlukla kalplerin üzerine hâkim olan durum, halk ile hâlikı bir araya getirmek suretiyle kusurlu bulunmaktır.
Ancak bu kuvveti enbiya ve evliyalar elde ederler. Bu makama çalışmakla varmak pek zordur. Her ne kadar bu makamda çalışma ve çabanın dahli var ise de...
Buradaki bâtınî kuvvetin çeşitliliğinin misâli âzadaki zâhirî kuvvetin farklılığı gibidir. Çok kişi vardır kavidir, kuvvet sahibidir, sinirleri güçlü ve sakindir, bünyesi sağlamdır.
Meselâ bin kişinin alacağını tek başına alır. Bu bakımdan eğer hasta ve zayıf bir kimse yük taşımak sûretiyle idman ede ede bu dereceye yavaş yavaş varmak isterse, hiçbir zaman buna güç yetiremez. Fakat idman ve daimî çalışmak, elbette az da olsa gücüne güç katar. Her ne kadar bu sonradan gelen güç onu öbür adamın derecesine vardırmasa da.. Bu bakımdan büyük rütbeden ümitsiz olunduğu zaman, çalışma ve gayreti terketmek uygun bir hareket değildir. Zira bu cehaletin en son noktasıdır.
Selefin fitneden korunmak için vatandan ayrılmak âdetleriydi. Nitekim Süfyan essevrî şöyle demiştir: 'Bu kötü zamandır. Bu zamanda nam ve nişanı olmayan bir kimse dahi emin değildir. Nerde kaldı ki şöhret bulmuş kimseler emin olsunlar. Bu zaman, bir memleketten öbür memlekete durmadan yolculuk yapmak zamanıdır. Bu kişi ne zaman bir memlekette tanınırsa, derhal başka bir memlekete göç etmelidir'.
Ebu Nuaym şöyle anlatır: Süfyan es-Sevrî'yi gördüm. Su kabını eline almış, yemek dağarcığını sırtlamış gidiyordu. Kendisine de-dim ki:
- Ya Ebu Abdullah! Nereye gidiyorsun?
- İşittiğime göre çok ucuz bir köy varmış. Ben orada oturmak istiyorum
- Sen de mi böyle yapıyorsun?
- Ne zaman sana ucuzluk olan bir köyden haber gelirse, orada
otur. Çünkü o senin dinin için daha selâmetli, üzüntün içinde
daha iyidir.
Süfyân essevrî'nin bu hareketi, pahalılıktan kaçmaktır.
Sırrı essakatî, kış mevsimi bittiği zaman, sûfîlere şöyle derdi: 'Artık Adar ayı gelmiş, ağaçlar çiçek açmış, yayılma başlamıştır. Bu bakımdan siz de yeryüzüne dağılınız'.
İbrahim Havas, bir memlekette kırk günden fazla durmazdı. O tevekkül sahibiydi. Bir yerde sebeplere güvenerek ikamet etmeyi tevekküle aykırı bulur ve savunurdu. Eğer Allah Teâlâ dilerse, Tevekkül kitabında sebeplere güvenmenin sırları izah edilecektir.
4. Bedene Zarar Verecek Hastalıklardan Kaçınmak İçin Yolculuk Yapmak
Vebâ gibi bedene, fahiş fiyat gibi mala zarar veren şeylerden kaçmak için veya bunlara benzeyen herhangi bir illetten dolayı yolculuğa çıkmakta hiçbir sakınca yoktur. Hatta çoğu zaman bazı yerlerden kaçmak farz olur. Bazen de bazı yerlerden kaçmak müstehab olur.
Kısacası, yolculuğun sonucu olarak ortaya çıkan faydaların durumuna bakmak sûretiyle hüküm verilir. Eğer yolculuktan gelen fayda vacibse yolculuk vacib, müstehab ise müstehab olur.
Fakat veba hastalığı bu hükmün dışında tutulmalıdır, zira veba hastalığından kaçmak uygun değildir. Çünkü bu hususta Hz. Peygamber'in yasak emri vardır. Usame b. Zeyd'in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
4) Bu hastalık bulaşıcıdır. Bu bakımdan kişi başka bir memlekete gittiği takdirde binlerce müslümanın hastalanmasına ye ızdırap çekmesine sebebiyet verebilir. Oysa bir müslüman kendisi için istediğini diğer müslümanlar için de istemelidir.
Bu yolculuk, ya hac için veya cihad içindir... Biz bunun faziletini âdâbını, zâhirî ve bâtınî amellerini Haccın sırları bölümünde zikretmiştik. Peygamberlerin (a.s), sahâbenin, tâbiînin, sâir ulemâ ve velîlerin kabirlerinin ziyareti de bu cümledendir. Eğer herhangi bir kimseyi hayatta iken ziyaret etmekle insanoğlu faydalanır veya ölümünden sonra da onun ziyaretiyle insan bereketlenir ve bu gaye için kervanlar düzenlerse bu caiz olur.
Hz. Peygamber'in 'Kervanlar ancak üç mescid için düzenlenir. Biri benim şu mescidim, biri Mescid-i Haram, diğeri de Kudüsi Şerîf'te bulunan Mescidi Aksâ' hadîsi şerîfi bu tür ziyaretlere mâni teşkil etmez. Çünkü bu hadîs, mescidleri ziyaret etmemek hususunda vârid olmuş bir hadîsi şeriftir.
Çünkü mescidler, bu üç mescidden sonra, eşit ve biri diğerine benzerdirler. Aksi takdirde enbiyanın, evliyanın ve ulemanın kabirlerini ziyaret etmekte her ne kadar derece bakımından büyük farklar mevcut ise de faziletin aslında bir fark yoktur. Çünkü her birinin Allah nezdindeki derecelerinin farklılığına göre farklar mevcuttur...
Dirileri ziyaret etmek, ölüleri ziyaret etmekten daha evlâdır. Dirilerin ziyaretinden gaye, dualarının bereketini istemek ve ken-dilerine bakmanın bereketini elde etmektir. Zira âlim ve salihlerin yüzlerine bakmak ibadettir. Bunun gibi o bakışta onlara uymak, onların ahlâk ve âdâbıyla ahlâklanmak ve edeplenmek bâbında teşvik ve tergib vardır. Bütün bunlar onların nefislerinden ve fiillerinden istifade edilmesi umulan ilmî faydaların dışındaki faydalardır.
Nasıl durum böyle olmasın? Oysa biz, Sohbet bölümünde zikrettiğimiz gibi sadece Allah yolundaki arkadaşları ziyaret etmekte fazilet vardır.
Tevrat'ta (şu hükümler yazılıdır): 'Dört millik bir mesafe git! Allah yolundaki bir arkadaşını ziyaret et!
'
Mekânlara gelince, hadîs-i şerîfte zikredilen üç mescidden başka mekânların ziyaretinde hiçbir mânâ yoktur. Ancak hududlar oraya nöbet beklemek için gidilir bu hükmün dışındadır.
Hadîsi şerîf açıkça belirtiyor ki, üç mescid hariç, herhangi bir mekânın bereketini talep etmek için kervan tertiplenmemeli ve yolculuk ihdas etmemelidir.
Biz Hac kitabında, Mekke ve Medine'nin faziletlerini (uzun uzadıya) anlatmıştık. Kudüsi Şerîf in de büyük bir fazileti vardır.
İbn Ömer, Medine'den çıkıp Kudüsi Şerîfe gitmiş, oraya varıp beş vakit namazı kıldıktan sonra ertesi gün tekrar Medine'ye dönmüştür.
Hz. Süleyman (a.s), rabbinden şu istekte bulundu: 'Kim bu mescide (Mescidi Aksâ'ya) sadece namaz kılmak için gelirse, o mescidde oldukça, ondan iltifatını ta çıkıp gidinceye kadar kesme yarab! Onu annesinden doğduğu gibi günahından temizle!' Allah Teâlâ da, kulu Süleyman'ın bu dileğini kabul etti.
3. Dine Zarar Verici Şeylerden Kaçmak İçin Yolculuk Yapmak
Bu da güzeldir. Zira güç yetmeyecek şeylerden kaçmak, nebîlerin ve rasûllerin (a.s) sünnetlerindendir. Kendisinden kaçmanın farz olduğu şeylerden biri (zâlimlerin emrinde) idarecilik yapmaktır. Dünya makamlarına tâlip olmaktır. İlgilerin ve sebeplerin çokluğudur. Zira bütün bunlar kalbin boş olmasını engeller. Oysa din ancak kalbi Allah'ın dışında kalan herşeyden boşaltmak sûretiyle tamamlanır.
Eğer kalp, tam mânâsıyla boşalmazsa, ancak boşaldığı nisbette din ile uğraşabilir. Kalbin dünyada iken dünyanın mühim ve zarurî ihtiyaçlarından boşalması düşünülemez. Ancak bunun hafifleştirilmesi veya ağırlaştırılması düşünülebilir.
Hafifleştirenler kurtulmuşlardır. Ağırlaştıranlar da helâk olmuşlardır. Kurtuluşu bütün günahlar ve ağır yüklerin tamamından kalbin boş olmasına bağlamayan Allah'a hamd ve senâlar olsun! Belki Allah Teâlâ, fazlıyla bu hususta yükünü hafifleteni kabul eder. Hafifleten o kimsedir ki, dünya onun en büyük hedefi değildir. Fakat bu mertebeye varmak, nüfuzu genişlemiş, ilgileri çoğalmış bir kimse için vatanında hiç de kolay değildir!
Böyle bir kimsenin maksadı ancak gurbet diyarına çıkmak, nam ve nişanını kaybetmek ve kesilmesi gereken ilgi ve alâkalarını kesmek sûretiyle mümkün olabilir ki uzun bir müddet kişi, nefsini terbiye etsin. Sonra çoğu zaman Allah Teâlâ kendisine yardım eder, yakînini gerektiren ve kalbini itminana kavuşturan himmetlerini ihsan eder. Böyle bir kimse için hazer ve yolculuk eşit olur. Böyle bir kimsenin nezdinde sebep ve alâkaların varlığıyla yokluğu birbirine yaklaşır. Bu sebep ve alâkaların hiçbiri onu devam ettiği Allah'ın zikrinden alıkoymaz. Fakat böyle olmak cidden pek nadir olan durumlardandır. Çoğunlukla kalplerin üzerine hâkim olan durum, halk ile hâlikı bir araya getirmek suretiyle kusurlu bulunmaktır.
Ancak bu kuvveti enbiya ve evliyalar elde ederler. Bu makama çalışmakla varmak pek zordur. Her ne kadar bu makamda çalışma ve çabanın dahli var ise de...
Buradaki bâtınî kuvvetin çeşitliliğinin misâli âzadaki zâhirî kuvvetin farklılığı gibidir. Çok kişi vardır kavidir, kuvvet sahibidir, sinirleri güçlü ve sakindir, bünyesi sağlamdır.
Meselâ bin kişinin alacağını tek başına alır. Bu bakımdan eğer hasta ve zayıf bir kimse yük taşımak sûretiyle idman ede ede bu dereceye yavaş yavaş varmak isterse, hiçbir zaman buna güç yetiremez. Fakat idman ve daimî çalışmak, elbette az da olsa gücüne güç katar. Her ne kadar bu sonradan gelen güç onu öbür adamın derecesine vardırmasa da.. Bu bakımdan büyük rütbeden ümitsiz olunduğu zaman, çalışma ve gayreti terketmek uygun bir hareket değildir. Zira bu cehaletin en son noktasıdır.
Selefin fitneden korunmak için vatandan ayrılmak âdetleriydi. Nitekim Süfyan essevrî şöyle demiştir: 'Bu kötü zamandır. Bu zamanda nam ve nişanı olmayan bir kimse dahi emin değildir. Nerde kaldı ki şöhret bulmuş kimseler emin olsunlar. Bu zaman, bir memleketten öbür memlekete durmadan yolculuk yapmak zamanıdır. Bu kişi ne zaman bir memlekette tanınırsa, derhal başka bir memlekete göç etmelidir'.
Ebu Nuaym şöyle anlatır: Süfyan es-Sevrî'yi gördüm. Su kabını eline almış, yemek dağarcığını sırtlamış gidiyordu. Kendisine de-dim ki:
- Ya Ebu Abdullah! Nereye gidiyorsun?
- İşittiğime göre çok ucuz bir köy varmış. Ben orada oturmak istiyorum
- Sen de mi böyle yapıyorsun?
- Ne zaman sana ucuzluk olan bir köyden haber gelirse, orada
otur. Çünkü o senin dinin için daha selâmetli, üzüntün içinde
daha iyidir.
Süfyân essevrî'nin bu hareketi, pahalılıktan kaçmaktır.
Sırrı essakatî, kış mevsimi bittiği zaman, sûfîlere şöyle derdi: 'Artık Adar ayı gelmiş, ağaçlar çiçek açmış, yayılma başlamıştır. Bu bakımdan siz de yeryüzüne dağılınız'.
İbrahim Havas, bir memlekette kırk günden fazla durmazdı. O tevekkül sahibiydi. Bir yerde sebeplere güvenerek ikamet etmeyi tevekküle aykırı bulur ve savunurdu. Eğer Allah Teâlâ dilerse, Tevekkül kitabında sebeplere güvenmenin sırları izah edilecektir.
4. Bedene Zarar Verecek Hastalıklardan Kaçınmak İçin Yolculuk Yapmak
Vebâ gibi bedene, fahiş fiyat gibi mala zarar veren şeylerden kaçmak için veya bunlara benzeyen herhangi bir illetten dolayı yolculuğa çıkmakta hiçbir sakınca yoktur. Hatta çoğu zaman bazı yerlerden kaçmak farz olur. Bazen de bazı yerlerden kaçmak müstehab olur.
Kısacası, yolculuğun sonucu olarak ortaya çıkan faydaların durumuna bakmak sûretiyle hüküm verilir. Eğer yolculuktan gelen fayda vacibse yolculuk vacib, müstehab ise müstehab olur.
Fakat veba hastalığı bu hükmün dışında tutulmalıdır, zira veba hastalığından kaçmak uygun değildir. Çünkü bu hususta Hz. Peygamber'in yasak emri vardır. Usame b. Zeyd'in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
4) Bu hastalık bulaşıcıdır. Bu bakımdan kişi başka bir memlekete gittiği takdirde binlerce müslümanın hastalanmasına ye ızdırap çekmesine sebebiyet verebilir. Oysa bir müslüman kendisi için istediğini diğer müslümanlar için de istemelidir.