Kadin

LIGHT ERKEKLER (2)

Musluk tamircisi ile manikür yaptıran "yeni" erkek aralığında tanımlı erkekler kümesine yakından bakalım bu yazıda. Önceki yazımız bu kümenin iki uç sınırıydı. Ama elamanların çoğu bu kümenin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş durumda. Okunması kolay olsun diye matematiksel bir üslupta anlatayım...

Önceki yazıyı okuduğunda iki ucu tıkanmış bu yelpazede kendine yer arayan ve ben bu yazının neresindeyim diye düşünmüş erkekler için devamını da yazdım. "Dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor"un biraz cinsel versiyonuydu. 'Türkiye kendini nasıl görüyor'a gelelim şimdi de.

HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ...

NOT: Bu güzel yazı bir alıntıdır.Yazıyı yayınlamama izin veren kıymetli insan Bünyamin AKSOY HOCAMA teşekkür ediyorum.

KONUYLA İLGİLİ YAZIŞMAK İSTEYEN ARKADAŞLARA SİTE ADRESİNİ VERİYORUM:

http://www.bunax.net/files/feministler.htm


HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ



· Mutsuzlar, diğer kadınların da mutsuz olduğunu sanıyorlar.

· Erkeklerle duygusal ve romantik bir ilişki yaşamaları imkansız kişiler.

· Erkekleri, hayatı paylaşmak, yükü hafifletmek için kendilerini tamamlayan bir parça olarak değil, kendilerini ezmek, yok etmek amacı güden çatışmacı, uzlaşma bilmez bir kitle olarak görüyorlar.

Ahh..bu kadınlar...

Pakize suda'nın kadınlar hakkındaki yorumu

* Bütün kadınlar birbirlerini rakip olarak görürler
Birbirlerini kıskanmaları için aynı meslekten olmalarıyla da menfaatlerinin çatışması falan
şart değildir Ortalıkta kendilerinden başka kadınların da dolaşıyor olması,kıskanmaları için yeterli bir sebeptir. Yolu kadınların görev yaptığı bir yere, örneğin bir banka şubesine düşen bir kadın, gördüğü muameleden bunu şıp diye anlayabilir.

* Bütün kadınların mutlaka koşulacak şartları vardır. "Seninle evlenirim ama...","dediğini yaparım ama..."

Kadın Dindarlaştırır!

Kadın; HAVVA. Yani İsevilere göre ilk günahın müsebbibi.


Kadın; HAVVA. Yani, Efendimize sevdirilen üç şeyden biri.


Kadın; HAVVA. Hayatın diğer yarısı. Erkek varlığının


vazgeçilmez unsuru. Bütün dinlerin, ideolojilerin, fikirlerin tanımlamaları ve bakış açıları farklı olsa da, hepsinin buluştuğu son nokta: İşte öyle bir şey !



Din, Allah’ın erkeğe ve kadına cinsiyetleriyle var olmalarını ve birbirlerini tamamlamalarını öğütler. Dindar olmanın şartı evli olmak değildir. Fakat “tam” bir insanın olmanın şartıdır. Dindar insan tam olma iddiasındadır. Bu sebeple dindar erkek bekar değildir. Dindar kadın da bekar değildir. ( İstisnalar hariç!) “Bekarın dini yarımdır, evlenince tamamlanır.” Hadisi bunun için anlamlıdır. Bunun için geleneğimizde erken evlenmek “emir” telakki edilmiştir.

Kadın konusunda altın kelime: Denge

Kur'an, birbirini tamamlayan çiftlerden söz ederken "zevc" terimini kullanır. Tabiatıyla bu terim, çekirdek aileyi oluşturan eşlerden söz edilirken de kullanılır.
Meselâ, elinize Arap dilinin dev dil ansiklopedisi olan Lisanu'l-Arab'ı alıp da "zevc" maddesine bakarsanız, bu kelimenin içerisinde kullanıldığı birkaç örnek cümlenin başında şu cümlenin geldiğini görürsünüz: "Zevcâ na'lin: ayakkabının iki eşi..."





Adlandırılan bir nesne (müsemma), adının (isim) anlamını ancak bu kadar güzel karşılayabilir.





Kadın ve erkekten oluşan eşleri, bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; "Kadın mı üstün, erkek mi üstün?" gibi bir soru, hâlâ size anlamlı geliyor mu?

Bon Bon Kızlar!Bon Bon Kızlar!

Sokaktaki bu şeker kâğıtları da kim?




Lolipoplar, bonbonlar, fondanlar, rengârenk şekerlemeler...




Maşallah maşallah deyip, insan nazar etmekten korkuyor. Hele şu şekerlerin güzelliğine bakın hele... Yeni çıkmış galiba bu başörtülü şekerler! Ay Allah’ım renklerin caf cafına bakın; çingene pembesi, fıstık yeşili, portakal turuncusu, pastel mavisi, kızıllar, vişne çürükleri, firfiriler...




İnsanın bu şekerlere baktıkça bakası geliyor. Gözümüz gönlümüz açılsın bee! Çağdaşların halâ göz zevklerini bozuyor mu acaba bu şekerler? Yok daha neler, hiç olur mu, bu başörtülü şekerler yıllarca az çekmemişti, neydi o; öcü, örümcek kafalı, eski kafalı, geri kafalı,kara sofu, takunyalı, tutucu, mürteci sözleriyle az rencide edilmemişti bunlar. Şimdi geçmişin acısını çıkarıyorlardır. Oh olsun işte, azıcık düşman çatlatsınlar.

Dünyada her üç kadından biri istismar ediliyor

Dünyada en az her üç kadından birinin yaşamı boyunca dövüldüğü ve cinsel ilişki için zorlandığı belirtildi. İstismarın sıklıkla aile üyelerinden biri tarafından uygulandığını söyleyen Ege Üniversitesi (EÜ) Hemşirelik Yüksekokulu Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahsen Şirin, şiddetin etkilerinin kadının sağlığını bozabildiği gibi fizikî ve mental iyiliğini de etkileyebildiğini kaydetti.

Şirin, "Bunun yanı sıra uzun vadede kronik ağrı, fizikî sakatlık, alkol ve ilaç bağımlılığı, depresyon gibi sağlık problemlerinin artmasına sebep olmaktadır. Geçmişinde fizikî ve cinsel şiddete uğrayan kadınlarda, istenmeyen gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalık riski de artmaktadır." dedi. Türkiye'nin toplum ve kültür yapısının istismarı desteklediğini savunan Şirin, "Geleneksel kadınlık rolü beklentileri, kadının adeta kurban pozisyonunda kalmasını teşvik etmektedir. Fizikî istismar, kadınlara karşı kaba kuvvet kullanma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun yaptığı araştırmaya göre kadınların eşi tarafından dövülme sıklığı yüzde 29,6 olarak bulunmuştur. Çalışmalar, evli kadınların yüzde 41,45'inin eşi tarafından aşağılandığını göstermiştir. Başka bir araştırmada ise evli kadınların yüzde 40,58'inin eşi tarafından cinsel ilişkiye zorlandığı saptanmıştır." diye konuştu. Aile içi şiddete uğrayan kadınların bunu söylemekte zorlandığını, vurgulayan Şirin, "Aile içi şiddete uğradığından şüphelenilen hastaların kronik yakınmaları ve gebelik sırasında görülen fizikî yaralanmaların özenle incelenmesi, uygun sorular ve muayene yöntemleriyle teşhis koyulurken bütün kayıtların eksiksiz tutulması önerilen davranışlardır." dedi.

OLUMSUZ VAHŞİ KADIN TİPLERİ

Kadınların tabiatında denetlenemeyen bir tür vahşilik olduğunu söylerken ne demek istiyoruz? Bu, bazı kriz anlarında ortaya çıkan birşey olsa gerek. Psikologlar, kadınlardaki bu denetlenemeyen yönün güvensizlik, korku, güçsüzlük, kıskançlık gibi zayıf ânlarda ortaya çıktığını ve bunun sürekli hale gelerek bir “gölge karakter” oluşturduğunu söylüyorlar.

Çocukken eğer sevimli-şirin olmak, gülümsemek işe yaramazsa, somurtmanın ve sessiz olmanın anne babamızın dikkatini çektiğini öğrendik. Ya da anne babamızı bıktırıp bize istediğimiz ilgiyi gösterene kadar huysuzluk etmeyi, bağırıp-çağırmayı. O da olmazsa sürekli hoş görünmeye çalışarak istediğimiz ilgiyi elde etmeyi. Bu çocukluğumuza has yöntemleri, bir yetişkin olarak, çevremizdeki insanların ilgisini çekmek için kullanmaya devam ediyorsak, bu çocuksu masumluğu aşar ve artık adı konulur; bunun adı vahşiliktir. Yetişkin olmak, ahlâkî olarak gelişmek, şahsiyetimizi oluşturmak, varlığımızı anlamlandırmak demekse, çocukken oynadığımız bu oyunlar büyüdükçe sevimliliğini kaybeder ve vahşi bir hâl alır. Anlayacağınız, bu vahşi gölgemiz, eğer yetişkinler olarak bizi hala takib ediyorsa yüzleşmemiz gerektiğini anlamamız gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, kızlar genelde böyle çocuksu bir rol üzerinde eğitilmekteler. Sevimli, güzel, çekici “görünmek” ekseninde yönlendirmelerle bazı kalıpların içine sokulmaktalar. Görünmek değil “olmak” hedeflendiği zaman eğitimden sözedilebilir halbuki; “görüntü” adı üstünde hayâlî birşeydir çünkü. Bu da karşımıza çıtkırıldım, aşırı hassas, güvensiz veya tam tersi aşırı erkeksi kızlar çıkarmaktadır. Neticede ehlileştirilmesi gereken bazı vahşi gölgeler peşimizde tırıs giderken, “kadın olmak” ile “kadın gibi görünmek” arasında seçim yapmamız gerekecektir er veya geç.

Dişilere Tapanlar

KUR’ÂN’IN âyetleri henüz inmiş gibi okunduğunda, pek çok defalar insanın “Tam da bugünü tasvir ediyor” diyeceği gelir; âyetin daha başka zamanlarla ilgisi, okuyucunun gözünde, bu zamana nispetle pek sönük kalır. Bu âyetin de zamanımızla ilgisi o kadar aşikârdır ki, sanki bugün nazil olmuş gibi bize sesleniyor, geçmiş asırlardan çok modern zamanları tasvir ediyor gibidir.
Gerçi her zamanın Kur’ân âyetlerinden bir payı vardır. Mekke müşrikleri de taptıkları putları dişi olarak tasavvur etmek ve onlara dişi isimleri vermek suretiyle, bu âyetin çizdiği tablo içinde yer alıyorlardı. Halbuki onlar kadına değer veren kimseler de değillerdi. Kadın onlar için bir güçsüzlük simgesi, kız çocuğuna sahip olmak ise bir utanç vesilesiydi. Gerçek hayatta kadını böylesine aşağılayan bir toplumun kendi elleriyle icad ettikleri sözümona tanrılara dişi isimleri verip de onlara tapmaları, dua etmeleri, yalvarmaları, kendileri hesabına ne kadar aşağılayıcı bir durumdur! İşte bu, onlara Şeytanın giydirdiği bir külâhtır ki, bu âyetin devamındaki âyetlerde de anlatıldığı gibi, Şeytan, insan neslinden intikamını böylece almaktadır.

Kadın Özgürleşmekten Korkar mı?

Kadın Özgürleşmekten Korkar mı?

Eric Fromm’un bir sözü vardır: “Çağdaşlaşmanın önündeki en büyük engel, özgürlük korkusudur.” İnsan özgürlük korkusu yaşamadan özgürleşmelidir. Özgürleşmekten korkan kişi, tutucu olur, yeteneklerini geliştiremez ve kendini gerçekleştirme zorluğu çeker. Eğer bir kadın şahsî kabiliyetlerini tekâmül ettirerek serbestiyet kazanırsa toplumsal role dahil olmakta cinsel kimliğini kullanmaya hiç ihtiyaç duymayacaktır. Cinsellik ile öne çıkmak, kadın için artı değer olmaktan çok kolaycılıktır. Herhangi bir konuda kendini yetiştirmeyen, üç yüz kelime ile konuşan bir kadın, aynı cinsiyetten diğer insanları temsil etmekten çok uzaktır. kadın kimliğini temsil edemez. Ayrıca fizikî görünümü gereğinden fazla yüceltmek, toplum sağlığı açısından doğru bir davranış değildir. Kadını ürettiği değerlerle toplumda var kılabilmek için onu ikinci sınıf görme eğiliminden vazgeçilmesi gerekmektedir. 1980’lerin sonunda Anadolu’da görev yaptığım bir yerde ‘Eksik etekten doktor olmaz’ diye düşünüp kadın doktora gitmek istemeyen hastalar vardı. Buradaki ‘eksik etek’ tabiriyle kastedilen şey aslında kadın kimliği ile cinsel kimliğin eşitlenmesiydi. Kadın yalnızca ev işi yapan, çocuk doğuran bir varlık gibi telakki edildiğinde toplumda etkin olan bir rolü üstlenmesinin kadın kimliğine aykırı olduğunu düşünülür. Oysa kişiliğin oluşumunda cinsel kimlik, ancak %20 – 30 civarında etkilidir. Kişiliğin %70-80’i insanî özellikler oluşturur.

Kadının İdeal Erkek Tipi

Kadında çeşitli duygusal eğilimler vardır. Meselâ bağımsız, güçlü, koruyucu, karısı için kendini feda edebilen şeklinde idealize edilen erkek tipine karşılık; korunma ve sevilme ihtiyacında olan, sevgi veren, çevresinde kendisini ona ait hissedeceği bir erkek görmek isteyen ideal bir kadın tipi çizilir. Bu tipler, asırlardır süregelen kültür birikimi ve genetik eğilimler sonucu ortaya çıkmıştır.

Çağımızın kadını, bir taraftan özgür olma, diğer taraftan korunma ve sevilme ihtiyacı hisseder. Fakat kadının hem iş kadını, entelektüel düzeyi yüksek biri olma arzusu taşırken, hem de psikolojik ihtiyaçlarını karşılayamadığı görülür. Dolayısıyla ideal kadın, kendisine sahip çıkan bir erkek olursa mutlu olabilir. Kadının sevilmeye ihtiyacı, erkeğe göre daha fazladır.

Namus Konusundaki Toplumsal Yanlışlar

Namus kavramı kültürümüzde çok ciddi bir kavramdır. Cezaevlerine bakıldığında, suçların önemli bir kısmının namus cinayetinden kaynaklandığı görülür. Dinî duyguları güçlü olmayan insanlarda da bu durum fazlasıyla göze çarpar. Namus düşüncesinin kuvvetli olması kültürel öğretilerle yakından ilgilidir. Bir erkeğin karısının namusu için savaşa gitmesi ya da namusuna dil uzatıldığında erkeğin kendini riske atması kadınların da hoşuna gitmiş, bu durum onlar tarafından da onaylanıp, desteklenmiştir.

Sosyal Darvinizm’e inananlar, aile kavramında cinsel sadakatin çok önemli olmadığını ileri sürer, ‘cinsel olarak insanlar daha özgür olmalı’ şeklinde düşünürler. Bu durum, insanın anlık zevklerini tatmin edebilir, ama sosyolojik boyut içerisinde zararları ortaya çıkacaktır. Bir toplumun sağlıklı devam edebilmesi için ensest ilişki (aile içi cinsel ilişki) olmamalı, bir anne veya baba doğan çocuğun kimden olduğunu bilmelidir. Cinsellik serbest bırakıldığında, onun en çarpık ya da yanlış uygulaması kişinin en yakınları arasında yaşanacak, ensestin onaylanmasıyla, cinsel ilişki en çok kız ve erkek kardeşler arasında görülecektir. Sosyolojik fazlar içerisinde en çok yüz veya iki yüz sene sonra DNA’lar insanların en yakınlarından oluşacak, uzun vadede pek çok hastalık tezahür edecektir.

sanal alemde KADIN

İnsanlar bilinç baskısı hissetmedikleri, kendilerini bir nevi çıplak düşündükleri, gözetlenmediklerini varsaydıkları bu alanda şuur kontrolü olmaksızın düşündüklerini ifade ediyorlar. Hattâ sanal dünya pek çok kimse için rahatlıkla yalan söyleyebildiği, rol yaptığı, içindeki menfî yönleri serbestçe dışa vurduğu bir saha gibi görülmektedir. Sanal dünyadaki kişi, bugüne kadar bastırdığı duygularını, hayalindeki ideal benliğini, hattâ başkalarınca yanlış kabul edilebilecek eğilimlerini paylaşarak ego doyumu yaşar. Bu gerçek dışı dünyayı insan için ilginç ve çekici hale getiren şey, daha önce kendi kendine düşündüğü genel kabule sığmayacak pek çok fikri cevaplayan, buna karşılık veren birilerini bulmuş olmasıdır.

KADINLARIN SÜNNET EDİLMESİ

16 Aralık 2006

Ayşe ÖZEK KARASU
akarasu@hurriyet.com.tr

Sünnetli kadına cinsel öğüt versen ne olur


Türbanlı bir kadının televizyona çıkıp cinsel öğütler vermesi seksi bir şey tabii. Şu Mısırlı seksolog Heba Kotb’dan ve görüntü ile söz arasındaki çelişkinin yarattığı haber seksapelinden söz ediyorum.

Ama bu işin içinde "korkunç" çelişkiler de var. Heba Kotb, kadınlardan en fazla orgazm olamama şikayeti aldığını söylüyor. Nasıl olabilirler ki! Mısır’da kızların yüzde 97’si sünnet ediliyor. Organları paralanan kadınlar, hangi öğüde kulak vererek orgazm olabilirler ki? Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yeryüzünde sünnet edilmiş 140 milyon kadın yaşıyor ve her yıl bu tarifsiz azaba, insanlık suçuna maruz kalan kız çocuklarının sayısı iki milyonu buluyor. Mısır’ın dünya çapında nüfuz sahibi ilahiyat kurumu El Ezher Üniversitesi geçen ay uluslararası bir konferans düzenleyip, İslam öğretisinde kadın sünneti bulunmadığını ilan etti. Oysa Mısır, kadın sünnetini yasaklayalı 10 yıl olmuştu...