Kadin

Hz. Peygamberin Hanımlara Olan Şefkati

ALLAH Rasûlünden kadının hissiyatını geceden gündüze çeviren, hassaslığın bile yanında kaba kaldığı tavırlar gelirken kadınların sessiz ve hissiz kalması ne mümkün. Kadının hissiyatını yansıtan ve gönülleri aydınlatan en can alıcı tablolar ALLAH Rasûlü ve Müslümanların en çok sıkıntı çektikleri harp olan Uhudda zirve noktada kendini göstermiştir.

ALLAH Rasûlünün öğretilerinin hayatı şekillendirdiği safhalar insanlığı hayrete ve hayranlığa sürükleyen tablolarla doluydu. İslam ile müşerref olan insanlar, feleğin tersine döndüğünü düşünmeye başlamışlardı. Kök anlamı barış ve esenlikle kardeş olan bir din, kız çocuğunu diri diri gömen insanları, haksız yere en küçük bir cana kıymaktan doğaya dahi zarar vermekten çekinir hale getirmişti. Kadını mal gibi kullanan bir toplumda, kadına düşmanlık, cana düşmanlık, hayata düşmanlık simgesine dönüşmüştü. Ve o yüce dinin incelik peygamberinin hanımlara yönelik latif tavırları kadına değer verdiğini söyleyen günümüz insanı için bile önemli mesajlar taşımaktaydı.


Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: Kadınlara güzel davranın. Çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğrisi üst tarafıdır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsanız kırılır, bırakırsanız eğri kalır. Kadınlara güzel davranın.


İşte kadının mizacına duyulan saygı ve işte ALLAH Rasûlünün katında kadının değeri..

''Allah'a dininizi öğretmeye mi kalkıyorsunuz?'' Kadından; imam, semazen, mevlüthan olur mu?

Üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti ama olsun.

Bir mesele dinle ilgiliyse onun “zamanı geçmez”, yani “demode” olmaz. Çünkü din “moda” değildir.

Özel TV kanalı konuyu magazinleştirdiği için “Kadından semazen olur mu?” sorusunu merkeze oturtmuştu. Aslında asıl mesele bu değildi. Bu sorunun eş değeri “Kadından imam olur mu?” sorusu değil, belki “Kadından mevlüthan olur mu?” sorusudur.

Çünkü sema bir ibadet değildir.

Kadın kimin sorunu?

Modernleşme projemizin bir "has kadınları", bir de "kenef kadınları" mı var?

Türkiye zihni iğdiş edilmişlerin ülkesi. Batı adına devşirilen aydın taifesi, sadece kendi değerlerine yabancı değil, aynı zamanda düşman da...

Bu taife, kendi oluşturdukları fildişi kulelerde kapalı, nispeten 'gizemli' bir hayat sürerler. Ara sıra halka "inerlerse" de, halk onlara hiç "çıkamaz". Bu kapalı dünyaya ait haberler, pek dışarı sızdırılmaz. Nasıl düşündüklerini yazdıkları kadar biliriz, nasıl yaşadıklarını ise ifşa ettikleri kadar...

Kadının Günlüğü

Mutlu aile nasıl olmalı?






İslamda evlilik erkekle kadın arasındaki mübarek bir sözleşme olup ancak bu sözleşme ile her ikisi birbirlerine helal olmaktadır. Birbirlerini severek, birbirleriyle yardımlaşarak, kaynaşarak ve birbirlerine hoşgörülü davranarak devam edecek uzun hayat yolculuğuna bu vesileyle başlarlar. Erkek ve kadın birbiriyle huzura kavuşur. Eşinin yanında sükûnet, ünsiyet, güven, huzur ve hayatın lezzetini duyar.

Bu Kadın Defnedilemez !!!

Ebu Hanife’nin meclisine gelen biri şöyle bir suâl sordu:
– Hamile bir kadın doğum sırasında vefat etti. Onu yıkamak üzere tahtanın üzerine koyduklarında karnındaki çocuğun yaşadığı anlaşıldı. Bu kadın böylece defnedilecek mi, yoksa bekletilecek mi? Kadın şu anda yıkama tahtası üzerinde beklemektedir. Mecliste hazır bulunanlar birbirlerine bakıştılar. Bazıları:

– Bu kadın defnedilemez. Ancak bekletilir. Ola ki bekleme sırasında çocuk dünyaya gele, dediler.

Bazıları da:

Kadın - erkek eşitliği söz konusu mudur?

Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” demek çok zor. Çünkü, soru bu haliyle yeterince açık değil. Onu bir başka soru ile açmak gerekiyor. “Nerede? Hangi konuda? Ne yönden?” gibi. Eğer, “hukukî açıdan” soruluyorsa, cevap olarak “evet” diyebiliriz.












Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun içindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten söz ediliyor. Öyleyse mutlak eşitlik nasıl düşünülebilir?

Amerika’lı Kadının Tesettür Hakkındaki Sözleri

Amerikalı








bir yazar kadın “Kadınlarla erkekleri karıştırmayınız ve kadınlara
sınırsız hürriyet vermeyiniz.” başlığı altındaki makalesinde tesettür
ve hicab hakkında şöyle diyor:









” Gerçekte İslam topluluğu mükemmel bir toplumdur. Böyle bir topluma
yakışan ise, örflerine bağlı kalarak erkeklerle kızları birbirine
karıştırmamaktır.












Bu toplumun, Avrupa ve Amerikan toplumlarından apayrı bir yanı
vardır. Zira sizde, geçmişlerinden miras kalan öyle örf ve adetleriniz

Moda, reklam, medya üçgeninde kadın

Ufuk Özdemir








Türkiye’de kadın kıyafetinde “modernleşme süreci” ve medyanın buna etkisini incelemek aslında, pek çok başka faktörün de yer almasını gerektiren bir çalışmayla mümkün görünmektedir.

Gelinlere

İslam öncesi dönemde yaşayan Ümame isimli akıllı bir kadın, kızı Ünas’ı, Kinde krallarından Haris ile evlendirdiğinde, hala değerini koruyan şu unutulmaz nasihatları yapmıştı:






- “Kızım, eğer bir kızın ana-babasının servetinden dolayı kocasına ihtiyacı olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni (ihtiyaçsız) olman lazım gelirdi. Fakat öyle değil; erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır.

Güzelleşmenin Dinî Sınırları

İnsanlarda yaratılıştan gelen bir güzellik ve bir hususiyet vardır. Azaların yerli yerinde bulunması, en uygun şekilde yerleştirilmiş olması Cenab-ı Hakkın sanatını gösteren birer alâmettir. Bizler de Allah tarafından ihsan edilen bu nimetlerin şükrünü eda etmeliyiz. Beğenmeyerek değiştirmeye çalışmak şükürsüzlüğümüzdendir. Zaman, modaya, uyarak güzelleşmek uğruna, harcanan zamanlar, paralar, emekler, bizlere birşey kazandırmayacak. Aksine, günahları sırtımıza yükleyecektir.

Sokaktaki bu şeker kağıtları da kim?

Lolipoplar, bonbonlar, fondanlar, rengarenk şekerlemeler…

Maşallah maşallah deyip, insan nazar etmekten korkuyor. Hele şu şekerlerin güzelliğine bakın hele… Yeni çıkmış galiba bu başörtülü şekerler! Ay Allah (c.c.)’ım renklerin caf cafına bakın; çingene pembesi, fıstık yeşili, portakal turuncusu, pastel mavisi, kızıllar, vişne çürükleri, firfiriler…

KADIN KONUSUNDA ALTIN KELIME:DENGE

2001- AKİT MAKALELERİ


7/5/2001

Kur'an, birbirini tamamlayan çiftlerden söz ederken "zevc" terimini kullanır. Tabiatıyla bu terim, çekirdek aileyi oluşturan eşlerden söz edilirken de kullanılır.
Meselâ, elinize Arap dilinin dev dil ansiklopedisi olan Lisanu'l-Arab'ı alıp da "zevc" maddesine bakarsanız, bu kelimenin içerisinde kullanıldığı birkaç örnek cümlenin başında şu cümlenin geldiğini görürsünüz: "Zevcâ na'lin: ayakkabının iki eşi..."

Adlandırılan bir nesne (müsemma), adının (isim) anlamını ancak bu kadar güzel karşılayabilir.

Kadın ve erkekten oluşan eşleri, bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; "Kadın mı üstün, erkek mi üstün?" gibi bir soru, hâlâ size anlamlı geliyor mu?

Cennete İlk Girecek Kadın

Bir gün Rasulallah (s.a.v) efendimiz kızı Hz. Fatıma' ya şöyle der ;

- Cennete giren ilk kadın kimdir biliyormusun ?

Hazreti Fatıma cevap verir ;
- Ey Fahr-i Kainat ben değilmiyim ?

Rasulallah efendimiz der ki ;
- Hayır, filan yerde filan evde bir kadın var o dur.

Hazreti Fatıma şöyle der ;
- Ne amel işlemektedir de cennete giren ilk kadın olacaktır
Rasuallah efendimiz cevaben git onu ziyaret et görürsün der. Hazreti Fatıma hazırlanıp o kadının evine gider. Kapıyı çalar çok çirkin bir ses ona cevap verir.

- Kimsiniz ?

Hazreti fatıma şöyle der ;
- Ben Fatıma.

- Hangi fatıma? Der kadın,

Hazreti Fatıma şu cevabı verir ;
- Rasualllah (s.a.v) in kızı Fatıma.

Kadın şöyle seslenir.

Resulullahın kadınlarla sözleşmesi

Peygamber efendimiz Mekke'nin fethinden sonra erkeklerle sözleşti, dine uymada nelere dikkat edeceklerini bildirdi. Erkekler bildirilen bu hususlara uyacaklarına dair Resulullaha söz verdiler. Bu sözleşmeden sonra Peygamber efendimiz kadınlarla sözleşmeğe başladı. Kadınlarla yalnız söz ile olup, mübarek eli, kadınların ellerine dokunmadı. Kötü huylar, kadınlarda, erkeklerden daha çok olduğundan, daha çabuk tesir altında kaldıklarından kadınlarla sözleşirken, erkeklerden daha fazla şart, araya kondu. Allahü teâlânın emirlerini yapmış olmak için, bunlardan kaçınmak lazım geldiği bildirildi.